Melih, öfkesine hâkim olamayarak maskeli adamın üzerine doğru atılacağı zaman ceketini tutan elimi hızla çekerek koluna yapıştım. "Melih" diye seslendim sesim ağlamaklı çıkmıştı. "Gitme ne olur."

Melih, delici bakışlarını kolundaki elime dikti. Öfkeliydi... Öfkesi onun ateşinden çoktan nasibini almış gözlerine yansımıştı. Onun kolunu sıkı sıkıya tuttuğum için bana öfkeliydi. Karşımızda bize bakan gizemli maskeli motosikletlilere öfkeliydi. Az önce beni öldürmek isteyen ama ölen adama öfkeliydi. Bu kadar çok öfkeli olmasına rağmen sırf ben istiyorum diye maskeli adama bir adım atmadı. Melih'in alev alan gözleri benim gözlerimi talan ederken maskeli adama hitaben konuştu.

"Eğer bir daha ona kedicik diye seslenirsen... Senin bütün kemiklerini kırarım! Kırılan kemiklerini de tek tek sikerim!" diye tehdit etti. Sesi soğuk havadan bile soğuk ve korkutucuydu.

Maskeli adam Melih'in tehdidinden sonra, gecenin karanlığını delecek kuvvette bir kahkaha attı. Kahkahası bile anlaşılmıyor, cızırtılı sesler çıkartıyordu. Biten kahkahasıyla "Melih..." diye seslendi. Melih bakışlarını benim gözlerimden çekerek maskeli adamın siyah lensli gözlerine çevirdi.

"Konu o olunca mantıklı düşünemiyorsun Melih!" dedi ve ekledi. "Düşmanının sana yakınlaştığını fark edemeyecek kadar mantıklı düşünemiyorsun!"

Neredeyse gecenin bir yarısıydı. Hava buz gibi soğuktu. İnsanların bazısı hala çığlık çığlığa kaçarken bazısı da film izler gibi bizi izliyorlardı. Zaten hayatımızda bir filmden farksızdı. Sonu hiç gelmeyecek korku filmi gibiydik.

"Bizim derdimiz sensin Melih! Sadece sen!" başıyla beni işaret etti. "O ya da başka biri bizi ilgilendirmez! Senin canın sağ olacak! Sen yıkılmayacaksın! Senin olan bir şeyi senin elinden kimse almayacak!" dedi.

"Bu ne lan?" diye çıkıştı Melih "Sikerim sizin gizeminizi! Kimsiniz oğlum siz?"

"Düşman değiliz ama dost olduğumuzda söylenemez." Elini hemen yan çaprazında duran diğer siyah maskeli adama uzattı. Maskeli adam deri ceketinin içinden çıkardı kahverengi kapaklı dosyayı konuşan maskeliye verdi. Eline geçen dosyayı havaya kaldırarak salladı. "Sen hiç aslanları araştırdın mı Melih?" diye sordu. Sesindeki netlik aslında sorduğu sorunun cevabını bildiğini haykırır nitelikteydi. Çünkü o da Melih'in bir aslan olduğunu biliyordu. Bu âlem   de adının aslan olarak geçtiğini, korkusuz ve güçlü olduğunu biliyordu. Maskeli adam bile bile bir aslana aslanları sormuştu.

Melih cehennem ateşi yanında sönecek derece dudaklarını alayla kıvırdı. Kıvrılan dudaklarının çizgisinde sabır vardı. O sabır benim için o dudakların kıvrımında yer alıyordu. Bunu böyle biliyor, böyle hissetmek istiyordum. Yüzünde ki ölümcül gülümseme devam ederken "Sen benim kim olduğumu gayet iyi biliyorsun!" dedi.

"Biliyorum." Diye yanıtladı maskeli adam. "Ama senin bilmediğin bir şey var Melih Kılıçaslan! Sen bir aslansın kollarının arasında bir kediyi ne kadar saklarsan sakla bir gün illa ki o kedi dikkat çekecektir." Bakışları çok kısa bir an beni buldu. "Çekti de zaten." Diyerek Melih'e baktı. "Sen değer verdiğin için o bizim için değerli..."sesi sert ve ürkütücüydü. "Eğer onun yüzünden sana bir şey olsun o ölü bir kedi olur!" dedi.

Sarf ettiği sözler kaburgamın altındaki kalbimin tam ortasına zehirli bir bıçak gibi saplandı. Melih'in de benden kalır yanı yoktu. Gerildiğini elimin içindeki kolundan anladım. Maskeli adam Melih'e meydan okumuş, sadece Melih'in dostu olduğunu söyleyerek etrafındaki insanların buna bende dâhil olmak üzere düşman olduğunu haykırmıştı. Beni lavaboda kurtarmalarının tek sebebi Melih'ti. Sırf Melih deli gibi beni aradığı için beni kurtarmışlardı. Değersiz hissettim... Öyle çok değersiz hissettim ki bunu anlatmaya ne kelimelerin gücü yetti ne de benim. Buna sadece gözümden akan yaşların gücü yetti. Hissettiğim ne varsa haykırır gibi gözümden yaş olarak düştü.

BUZ YANIĞIWhere stories live. Discover now