"Vallaha." Sıradan seri hareketlerle çıkarak önüne geçtim.

"Baştan söylesene. Ben de acıkmıştım doğrusu." Deniz bu halime onaylamaz şekilde başını sallayarak gülmekle yetindi.

Param fazlasıyla vardı ki. Artık yeni veliaht olduğum için bile bedava alabilirdim fakat birisinin alması nasıl desem tarif edilemez bir haz. Beleş malı yemek çok daha güzel oluyordu. Bu yüzden ayrı bir mutlulukla merdivenlerden ikişer üçer iniyordum. Kantine geldiğimizde Deniz kolunu omzuma atarak beni yönlendirdi.

"Ne istiyorsun bakalım?" aslında aç bir şey çekmiyordu yinede bir şeyler yemek istiyordum.

"3 tane karam al." zorla yemek yiyemeyeceğimi bildiğim için çikolata yemeye karar vermiştim.

"Tamamdır."

Deniz istediklerimizi sıraya girip almak yerine direk diğer kapıdan içeri girdi. İçerideki pencereden yanındaki kadınla bana baktılar Deniz bana göz kırptığında gülümsemekle yetindim. Kadında gülümseyip işine geri döndü. Büyük ihtimalle beni kullanarak torpil yoluyla sıraya girmemişti ve kadına da yeni veliahtı göstermişti. Tam benim arkadaşımdan beklenilecek bir hareketti. Eh kimse okulun sahibine yanlış yapmak istemezdi.
Elimdeki hakimiyet hissi tuhaf bir haz veriyordu ve alıştıkça sevmeye başlıyordum doğrusu. Deniz yiyeceklerimizi almakla ilgilenirken ben de bizim için bir masa seçip oturmuştum. O da çok geçmeden elindekilerle yanıma gelip oturmuştu.

"Şu sıra okulda art arda fazla yeni gelişmeler oldu." çikolatalarımdan birini açarken onu dinliyordum.

"Neler oldu?" o da tostundan bir ısırık alarak anlatmaya devam etti.

Bir okul vardı ya kavgalı olduğumuz, işte o okulun sahibinin çocuğu yani veliahtı geldi.

"Ne?" çikolatam boğazıma kaçarken öksürük krizine girmiştim.

Deniz dehşetle gözlerini açarak yanıma gelip sırtıma vurdu.

"İyi misin?" başımı onaylar anlamda sallarken masadaki suya uzanıp aldım.

Deniz yerine geri giderken ben de sudan birkaç yudum alarak kendime geldim.

"Kimden bahsediyorsun sen?"  soruma hitaben biraz düşünüyormuş gibi bir hal aldı yüzü.

"Adı neydi ya? Neredeyse dilimin ucunda ama." gözlerimi kapatarak kendime birkaç saniye verdikten sonra geri açtım.

"Pars Yiğiter?" isteksizce dudaklarımın arasından çıkan kelimelerle Deniz'in tepkisini ölçmek için yüzünü dikkatle izliyordum.

"Bingo! Ta kendisi."

"Bingo! İşte benim zeki kızım."

Aklım Arez'e kaydığında başımı sallayarak tekrar dikkatimi Deniz'e verdim.

"Demek Pars burada. Peki ya neden?" Deniz omuz silktiğinde üzerime kasvetli bir  ağırlık çöktü.

Pars'ı tanıyordum. Hemde çok, gereğinden fazla. Onu gördüğüm ilk günü düşledim gözlerimi kapatarak.

"Merhaba ben Pars. Arkadaşım olmak ister misin?"

Daha 8 yaşındaydık. Bizim evin hemen yanındaki eve taşınmışlardı. Doğru düzgün arkadaş edinememişti. Fazlasıyla ukala ve şımarıktı. En önemlisi ise oyuncaklarını kimseyle paylaşmıyordu. Bu yüzden onu dışlamışlardı. O gün bana o soruyu sorduğunda tereddüt etmeden kabul etmiştim. Zamanla çok iyi bir arkadaşlığımız olmuştu. Yani daha doğrusu ben öyle sanıyordum. Daha çok Pars'ın emirlerini yerine getiren köle gibi ona itaat ediyordum. Dışarıdan bakıldığında bu açık bir şekilde belli oluyordu. Fakat olayın içindeyken benim bunu fark etmem zaman almıştı. Beşinci sınıfa kadar böyle devam etmişti. Neden ona hayır diyemediğimi sorgulamaya başlamıştım. Başka arkadaş edinemem korkusu mu taşıyordum?  Hayır, gayette bulabilirdim.
Zamanla asıl onun yanında bulunma sebebimin onu sevdiğim gerçeği olduğunu fark etmiştim. Bunu ise yedinci sınıfta gözlerimin önünde bir kızı öptüğünde canımın yanmasıyla anlayabilmiştim. O günden sonra onu bir daha hiç görmemiştim. Çünkü o yaz okulumu değiştirmiştim. Zaten sekizinci sınıfa geçmiştim ve bu yılın benim için dönüm noktası olacağının bilincindeydim. Derslerime odaklandım ve onun düşünmeyi reddettim. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki kafam onun dışında her şeyle dolup taşmıştı. Sonrasındaysa liseye geçmiş ve onu geride bırakmıştım. Geçmişte yaşamış olduğum bir anıdan ibaret olarak kalmıştı. Şuan ise son sınıftım ve onu yıllar sonra göreceğimi bilmek pek hoşuma gitmiyordu.

"Hey, daldın gittin!" Deniz'e dikkatimi verdiğimde iştahımın kaçtığını fark ettim.

"Sınıfa çıkalım mı?" başını onaylar anlamda salladığında ayaklandık.

Yürüyüşüm hızlı bir o kadar da aceleciydi. Ona yakalanmadan sınıfıma gitmek istiyordum. Kaçarcasına koşmamak için ise ayrı bir çaba sarf ediyordum. Deniz görüş açımdan çıktığında etrafıma bakınarak onu bulmaya çalışırken aceleciydim ve bu aceleciyim yüzünden birine çarpmam kaçınılmaz olmuştu. Son anda beni tutan kişinin sayesinde dengemi bularak düşmekten kurtulurken tutan kişiyle göz göze geldiğimizde yere kapaklanma fikri çok daha cazip gelmişti.

Ve işte o tanıdık ses.

"Ne o, birinden mi kaçıyorsun?"

×

Hey! Keyifler nasıl? 15 Tatiliniz nasıl geçiyor? Umarım güzel geçmiştir.

Sizleri özledim...

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Gelecek yeni bölüme kadar hoşça kalın♡

Oy verip yorum yapmayı es geçmeyin tatlılarım 🍭

KIRMIZI ODAWhere stories live. Discover now