Bayan Choi yalancı bir gülümsemeyle kağıdı aldı. "Merak etme, mecbur kalmasak böyle bir işe kalkışmazdık bile Donghyun'cuğum."



Saatin kaçı onu bile bilmezken dış kapının önündeki eşiğe oturmuş, sarındığım ceketimle gökyüzünü izlemeye dalmıştım. Elimde de çevirip durduğum alyans vardı. Çok boş hissediyordum. Çok boş ve amaçsız yaşıyordum sanki. Gitgide hayat enerjim sömürülmüş, yaşama sevincim elimden alınmıştı.

O an Joohyun denilen kadının, gerçekliğinin ne kadar olduğunu bilmediğim sözleri geldi aklıma. "O parmağınıza taktığınız sizin için yüzük, benim içinse kelepçeden farksız."

Şimdi düşününce ne kadar da mantıklıydı aslında. Seveceğin insanla aşkını temsilen parmağına geçirdiğin bu halka, gün geliyordu büyüyüp bileklerine zincirleniyordu. Kiminin özgürlüğünü alıyordu elinden, kiminin de benimkini aldığı gibi hayatını. Ve ben bir intikam uğruna belki de ikinci kez hayatımı satmıştım. Sahte bir ilişki, sahte bir yüzüktü. Ama yanlıştı, olmaması gerekiyordu. Peki bir yanlış nasıl oluyordu da bu kadar doğru geliyordu?

İçimdeki ağırlık ne kadar azalıyorsa o kadarı omuzlarıma biniyordu sanki. Bu yüzüğü parmağıma geçirdiğim anda Taehyung'a ihanet etmiş olacaktım. Ama hayatımdaki her şey de olduğundan daha karışık bir hâl alacaktı. Bir yandan ayrı eve çıkma sözü verdiğim eski kocam, diğer yanda oyundan nişanlandığım arkadaşım... Annem, karnımdaki bebeklerin Taehyung'dan olduğunu söylediğim kayınpederim, Seul'de yarım bırakıp geldiğim hayatım ve sonrasında ne olacağını bilmediğim kariyerim. Magazin haberleri, hayranlar, basın toplantıları, yalanlar...

Cehennem gibiydi ama en kötüsü de bu cehennemi ben kendim yaratmıştım. Tek tek kendim taşımıştım o odunları. Kafam allak bullaktı, İçten içe yanıyordum ama buna tezat üşüyen bedenimi ısıtmak için ince bir cekete sarınmıştım.

"Jeongguk..." Adımı zikreden tanıdık ses gözlerimi kapatmama neden oldu. Oturduğum yerden, sırtımı yasladığım kapıya tutunarak kalktım ve avuçlarım arasında sakladığım yüzüğü fark ettirmeden cebime attım.

"Neden bu soğukta dışarıda bekliyorsun ve betonda oturuyorsun?" Daha fazla konuşmasını ve hali hazırda allak bullak olan zihnimi iyice karıştırmasını engellemek için basamağın dibine kadar gelen Taehyung'a uzanıp işaret parmağımı dudaklarının üzerine kapattım ve "Şşh..." dedim sarhoş gibi gülerek.

Parmağımı hissettiği anda susmuş, bana ne olduğunu anlamaya çalışır gibi gözlerimin içine bakmıştı.

Konuşmayacağından emin olduğumda parmağımı yavaşça çektim ve ondan bir basamak yukarıda olmanın verdiği avantajla başımı omzuna yasladım. Tüm sorunlar bir anlığına benden olabildiğince uzaklaşmıştı. Ama yeterli değildi. Bu yüzden kollarımı da boynuna sararak iyice ona tutundum. Eski kocamın kollarında teselli aradım. Ne yaptığımı, arkasından ne işler çevirdiğimi bilmiyordu henüz. Bilse belki de böyle olmazdı.

Yüzümü yaklaştırdığım boynuna ufak bir öpücük kondurdum. Kokusu bana yaşamayı bile unutturabilirdi. Her şeyi bir kenara bırakır, sonsuza kadar ensesindeki saç teli olarak hayatıma devam ederdim.

Burnumu sürterek biraz daha yukarı çıktım ve tam çene çizgisine bir öpücük kondurdum bu defa. Bayılıyordu dokunuşlarıma. Her öpüşümde içi gidiyordu.

Ellerimden birini yanağına çıkardım ve baskı uygulayarak başını bana doğru eğmesini sağladım. Ardından düşünmeden dudaklarına kapandım. Hırsımı almaya çalışır gibi sertçe öptüm sevdiğim adamı. Bu onun için günün en beklenmedik hareketiydi. Muhtemelen hamile olduğum ve alkolün zararlarını bildiğim halde içtiğimi düşünüyordu. Ama halinden şikayetçi değildi. Bunu ne kadar özlediği ve ne kadar uzun süredir deli gibi beklediği kalp atışlarından belliydi.

Marriage Promise≒TaeKook [Completed]Donde viven las historias. Descúbrelo ahora