-4-

124 12 21
                                    

11.01.2020-Cumartesi

Dünki saçma sapan ağlama krizinden Jan'ın bugün antenmanda ona yardım etmesini istemesiyle kurtulmuştum. Kendime geldikten sonra ne kadar saçma bir fikir olduğunu anlasamda yapacak bir şey yoktu. Bir an önce kahvaltımı yapıp sahaya geçmem gerekiyordu.

Kahvaltımı yaptıktan sonra sahaya doğru gitmeye başladım. Üstüme siyah eşofman altı ve siyah kısa kollu bir body giymiştim. Sahaya geldiğimde takım halinde çalıştıklarını gördüm; şu an yanlarına gidemezdim. Bende kenardaki küçük tribüne oturup onları izlemeye başladım. Yanıma Simone hocanın kızı Francesca geldi. Demek ki bugün babasıyla olmak istemişti.

France: Merhaba Dia.

Diana: Merhaba tatlım. Nasılsın?

France: İyiyim. Sen nasılsın?

Diana: Bende iyiyim.

France: Dün neden ağladın?

Diana: Ağlamak mı? Ama sen nerden gördün?

France: Danino yemek için odana gelmiştim. Sonra Jan'a sarılıp ağladığını gördüm. Bende daha fazla üzülme diye geri döndüm.

France: Ama şimdi ağlamayacaksan yiyebiliriz

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

France: Ama şimdi ağlamayacaksan yiyebiliriz. Yanımda getirmiştim.

Diana: Ah tatlım. Çok düşüncelisin senin küçük kalbini yerim ben.

France: Hala neden ağladığını söylemedin. Yoksa Jan seni üzdü mü?

Diana: Hayır tatlım üzmedi.

France: Zaten neden üzsün ki o seni seviyor. Babamda annemi hiç üzmez.

Diana: Evet haklısın.

France: Babam bizide hiç üzmez.

Diana: Evet baban iyi birisi.

France: Jan'da iyi birisi. Sende iyi birisin. Çocuklarınız da iyi çocuk olucak.

İçtiğim danone boğazıma kaçmıştı. Ne çocuğu yavrum? Öksürmekten yüzüm kızarmıştı. Birisinin yavaşça sırtıma vurduğunu hissettim. Sonrada önüme doğru uzatılan bir su şişesi.

Jan: İyi misin?

Diana: Evet sağ ol.

France: Sana Jan iyi birisi demiştim.

Diana: Bende biliyorum demiştim.

Jan: Hayırdır hanımlar?

France: Dia ile konuşuyorduk. Ona dün neden ağladığını sordum ama söylemedi sen biliyor musun?

Jan: Evet ben onu biraz üzdüm.

France: Ama Dia senin onu üzmediğini söyledi.

Diana: Üzmedi zaten. Ben sen üzdün diye ağlamadım. Sinirlerim boşaldığı için ağladım.

Jan: Emin misin?

Diana: Evet eminim.

Jan: Tamam. Bireysel antrenmanlar başlayacak birazdan bizde yerimize geçelim o zaman.

Diana: Tamam geliyorum birazdan sen geç.

France: İkinizi çok tatlı buluyorum. Bence evlenin.

Bu çocuk ne saçmalıyor yav. Onun yüzünden boğulacaktım neredeyse. Elimdekini bitirip France'yi babasına emanet ettikten sonra Jan'ın yanına gittim. Önce bana biraz ısınma hareketi yaptırdı. Ardından ona şut çektim ve o hepsini tuttu. Sıra penaltıya gelmişti. 10 atışta 3 gol olursa bana forma verecekti. 9 atışta 2 gol atabilmiştim. Adam düşmanından kalesini savunur gibi her topu tutuyordu. Son penaltıyı kullanmıştım ve onuda çıkarmıştı.

Diana: Lanet olsun! İstanbul surları gibisin. Bana geçit vermedin ama illaki yıkılırsın.

Jan: Penaltılarda iyi sayılmam aslında. Ama sen berbatsın.

Diana: Sensin berbat. Bir kere ben mükemmelim.

Jan: Evet tabi.

12.01.2020-Pazar

Bugün final günüydü. Kızlar dün denize girmişlerdi ve bugünde kısa süreliğine de olsa girmeyi planlıyorlardı. Yanımda mayo getirmediği için gelmeyeceğimi söyleyince Beatriz kafama bir mayo fırlatmıştı. İyice öğlen olmadan sahile gelmiştik. Saat bire kadar denizde eğlenmiş daha sonra sahilde bir şeyler yemiştik. Şimdi de otele geri dönüyorduk.

Duşumu almış üstümü giyinmiştim. Saçlarımı kuruturken Karen odama gelip yemek yemeye gideceklerini söyledi. Saçlarımı kurutup onlara katılacağımı söyledim. Üstüme mom Jean ve siyah sıfır kollu bir gömlek giymiştim. Kolumda mavi bir fular bağlamıştım. Makyajımı da yapıp yemek yemeye gittim. Yemeğimi bitirdiğimde saat çoktan dördü geçmişti. Son kez hazırlanıp stada gitmemiz gerekiyordu. Odama geldiğimde kapıda takımdan görevli birisi bekliyordu.

Görevli: Jan Bey bu kutuyu size vermemi söyledi Diana Hanım.

Diana: Ah sağ olun. Teşekkürler.

Görevli: Rica ederim.

Odama girip kutuyu açtım. Bana formasını göndermişti. İçinde birde not vardı.

"Her ne kadar 3 penaltı atamasanda formayı hak ettin. Umarım maça gelirken giyersin."

Gömleğimi formayla değiştirdikten sonra daha rahat olsun diye saçlarımı toplamıştım. Kızlarla birlikte stadyuma gittik. Farklı bir ülkede olmamıza rağmen içersi tam bir Madrid havasındaydı. Bir tarafta Atleticolular diğer tarafta Realliler. Yerlerimize geçtik. Maç başlayana kadar bir kaç fotoğraf çekildik.

İlk yarı 0-0 bitmişti. İk takımda final oynuyormuş gibi değildi. İkinci yarı başlamadan önce futbolcular tekrar sahaya doğru gelmeye başladılar. Biz Atletico'nun yedek kulübesinin hemen arkasında oturuyorduk. Jan'ın sahaya çıkıp kulübeye doğru geldiğini gördüm ve ona doğru ıslık çaldım. Beni ve formamı görünce gülümsedi. Ona baş parmak işareti yaptım. Bütün futbolcular yerlerine geçti ve ikinci yarı başladı. Yine gol yoktu. On beşer dakikalık iki uzatma süresinde de gol sesi çıkmamıştı. Penaltılara sıra gelmişti. Ve dün Jan'a söylediğim söz "Lanet olsun! İstanbul surları gibisin. Bana geçit vermedin ama illaki yıkılırsın." özür dilerim, özür dilerim. Lütfen bugün yıkılma.

Yıkılmıştı, tüm takım, hepimiz. Kupayı Real kazanmıştı. Biz yerimizde ruhsuz ruhsuz otururken. Kupa seromonisi başlamıştı. İzlemesi acı vericiydi. Bir an önce otele dönmek istiyordum ve Oblak'a sarılıp senin suçu değildi demek.

Merhaba! Bu bölümü de burda bıraktım. Yeni bölümde ne olacak hiç bir fikrim yok. Cumartesi günü memlekete gideceğim ve bir hafta sonra geri döneceğim. Yani geri dönene kadar bölüm atamam. Ama aklıma geldikçe yazacağım. Umarım geri gelene kadar güzel bölümler çıkar. Bol bol yorum yapmayı unutmayın. Birde yorum yapan arkadaşlar başka arkadaşlarını da etiketlere sevinirim. Kendinize iyi bakın..

PORTERO/JAN OBLAK Where stories live. Discover now