İntikam -11-

694 37 2
                                    

--Hayat sizin için ne kadar önemli? Yaşamaya değer mi bazı şeyler için? Aile, dostlar, aşk... Bu kadar önemli mi? Aile, olan için değerlidir... Dost, değerini bilen için değerlidir... Aşk, tadan için değerlidir... Bunlar korunması gereken şeylerdir. Korunmaya ihtiyaçları vardır bunların. Güven, çok ince bir tüy yumağına kurulu olan güven. Kazanılan birşey... Hak edene verilir, çalışarak kazanılır.  Hayat... Hayata güven olmaz. Ne zaman, nerede, neden birşey olacağını bilemezsin. Oysaki herşeyin bir sebebi vardır.  Bizi makinalardan ayıran şeyler de bunlar... Mantığımız... Nankörlüğümüz... Bizi insan yapan şeyler... Duygu, hisler... ACI...--

Aynada ne kadar zamandır dikildiğimi bilmiyorum. Galiba yarım saat olmuştur. Saçımı kardeşimin aldığı pembe bir toka ile at kuyruğu yapmış ve bir kaç tutamın da serbestçe gözümün önüne dökülmesine izin vermiştim. Yüzüm açılmıştı... Ve, ensem üşüyor(!)  Dudağıma ise -yine- kardeşimin aldığı çilekli parlatıcıyı sürmüştüm... Acaba bunları alırken kardeşime nasıl bakmışlardı? Üzerimde bembeyaz bir gömlek vardı. İtiraf etmeliyim renkli giyinmek güzeldi... Altımda -yine(!)- kardeşimin aldığı pembe olan ve Bertuğ'un söylediğine göre kalem etek denilen şey vardı. Diz kapağımın biraz üstündeydi pembe rengi şirinlik katarken üzerime yapışması beni daha olgun göstermişti. Ayakkabı olarak beyaz bir babet giydim. İşte sanırım tamamdım... 

Aynadan bakarak arkamdaki saate odaklandım. 6 olmak üzereydi. Sanırım ayrılma vakti gelmişti... Ah! Bu etekle nasıl yürünür ki? Çin işkencesi gibi resmen(!) Eve geldiğimde bunu dolabımın bir daha giyilmeyecekler adındaki hayali köşesine kaldıracağım... Bunu aklımın köşesine not olarak ekledikten sonra salondaki masaya doğru yürüdüm. Telefonumu nereye koyacaktım? Uygun bir çantam yoktu ki... Zaten pek çantam olduğu da söylenemezdi ya neyse... Baha vereceğim maalesef(!)  Kapının çalması ile kapıya yöneldim. Bertuğ mutfaktaydı... Zaten neredeyse hiç çıkmıyor obur şey.

Kapıyı açtığımda gri bir uzun kollu üzerine kareli bir gömlek giyipp önünü açmış altına da kot pantolon ve spor ayakkabı ile karşımda duran Baha'yı gördüm.

Bu... Çok rahattı. Çok...

Sade.

Peki o sade giyindiyse ben neden barbie bebek gibi giyindim? Bana baktığında gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp incelemeye başladı.

"Sen kimsin ve Sedef''e ne yaptın?" Hadi ma o kadar da kötü görünmüyorum... Değil mi?

"Kapa çeneni kareli gömlek(!) Şu telefonu al biryere koy. Bertuğ'a haber verip geliyorum." Telefonumu ona erip mutfağa doğru ilerledim. Girdiğimde Bertuğ kendine bir sandiviç yapmış onu yemekle meşguldü... Hiç doymazmısın sen?  Gözlerimi devirdim ve ayağımı yere vurdum. Kafasını sandiviçinden ayırıp bana baktığında:

"Üzgünüm sandiviçle olan aşkını bölüyorum(!) ama benim çıkmam gerekiyor. 1-2 saat sonra gelirim. Dikkat et kapıyı tanımadığın kimseye açma. Yabancılarla konuşmak da yok..." dediğimde sözümü kesip dolu olan ağzı ile:

"Biri sana şeker verirse alma..." dedi. Kaşlarımı çattım. Bu dalga geçilecek bir olay değil(!) Tabii ki şeker verirlerse almayacaksın. Sonra seni kaçırırlarsa ne yaparım ben?

"Ağzın doluyken konuşma bay çok bilmiş(!) Ben gidiyorum. Dediklerimi unutma... Görüşürüz." dedim ve arkamı dönüp kapıya doğru yürümeye başladım.

"Cidden mi?" Baha kapıya yaslanmış ve alaycı bir tavır ile bana bakıyordu.

"Ne var? O küçük bir çocuk." dedim ve onu ittirip dışarı çıktım.

"Anlıyorum..." diyip arkamdan kapıyı kapatıp geldi. Ben nereye doğru ilerliyorum? Baha belimden tutup beni başka bir yöne doğru çevirdi.

"Araba, bu tarafta cici kız." Hah! Sanki hepsi birleşip bana karşı savaş açacak(!) Belimi tutan eli hala yerinde duruyordu. Rahatsızca kıpırdandım ve elini çekmesini bekledim. Elini çektiğinde göz devirdiğini görür gibi olsam da umursamadım ve beni döndürdüğü tarafa doğru yürümeye başladım. Sonunda arabayı gördüğümde adımlarımı yavaşlatıp beni geçmesini bekledim. Ne olurdu ki şu tarafta olsaydın?

Arabayı açıp ön koltuğa oturdu. Ne bekliyordum ki? Ben de yanındaki koltuğa etek sayesinde(!) zar zor oturdum ve gitmeye başladık. Yol boyunca hiç konuşmadık.

Eve geldiğimizde derin bir nefes aldım. Nasıl bir şekilde aldıysam Baha'nın kıkırdayış seslerini duyabiliyordum. Komik mi? Bir operasyona geldik(!) Ona aldırmadan kapıyı açtım ve indim. Ev değil saray yavrusu mübarek(!)  Tabi... Ailemden aldığınız paraları kullandınız değil mi? Belimde bir el hissedince hızlıca kıpırdanıp eve doğru yürümeye başladım.

Kapıyı çaldığımızda güler yüzlü orta yaşlı bir kadın açtı kapıyı. Galiba Onur'un eşiydi. Çok masum bakıyordu... Gülümsemeye çalışarak içeri girdik. Kadın:

"Hoşgeldiniz... Onur bey içeride sizi bekliyordu. Yemek birazdan hazır olur. Buyrun lütfen." Pekla... Anlaşılan eşi değilsin. Güzel seni öldürmekten kurtuldum. Gerçekten tatlı birine benziyordu çok nazikdi ve sesi arada bir çatlıyordu. Başımla teşekkür edip içeri doğru yürümeye başladım. Baha benden önce kadını dinlemeyip içeriye geçmişti. Çok kaba(!) Ama sonra netice aileleri ortak kendileri arkadaş diye daha önce çok geldiğini düşündüm ve normal karşılamaya çalıştım.

Salona girdiğimde odadaki beyaz koltukta oturan Onur beyi gördüm. Gülümsedim ve odaya doğru yürümeye başladım. Baha gözleri ile 'Yanıma gel' işareti yapıyordu. Yanına gidip oturdum. Odada beyaz oldukça hakimdi... Sakin ve rahatlatıcı biryere benziyordu. 

"Hoşgeldin Duygu. Nasılsın görüşmeyeli?" Odayı incelemeyi zar zor bırakıp Onur beye döndüm ve gülümseyrek.

"Teşekkür ederim siz?"

"Teşekkür ederim... Belki biraz ileri gitmiş olabilirim, ama partiden neden erken ayrıldığınızı merak etmedim değil."

"Kardeşim... Ders çalışması gerekiyordu. Ben bu konuda biraz takıntılıyım da..." dedim gülümseyerek ve başımı eğdim. 

"Çok iyi ve güzel bir abla olmalısın... Bu harika. Batu ve Melek birazdan gelirler. Melek, Batu'nun sevgilisi. Bence çok iyi anlaşırsınız..." Melek... 

Gülümsedim. Birkaç dakika sessizlik hakim oldu aramızda. Sonra kapı sesinden ve birkaç da konuşma sesinden geldiklerini anladım. Batu ve Melek içeri girdiklerinde Batu başı ile selam verdi. Soğuk davranıyordu. Melek ise çok güleryüzlü bir kızdı. Herkese birer birer merhaba demiş hal hatır sormuş ve kaynaşmaya çalışmıştı. Ben bunlara yabancı olduğum için nasıl bir tepki verdiğimi anlayamıyordum.

"Duygu. Gel biz seninle oturma odasına geçelim."

-- Merhaba. Lütfen vote ve yorumlarınızı esirgemeyin. Gerçekten benim için çok önemliler. Saygı ve sevgilerimle...--

İntikamWhere stories live. Discover now