Asansörün kapıları kapandığı anda bu küçük, dar alan içerisinde nihayet yalnız kalabilmişti. Herkesin zemin katta indiğini ve kimsenin binmediğini fark ettiğinde kendisini de onların sürüsüne katmaktan vazgeçmişti. Ne de olsa bu şekilde zihni ile başbaşa kaldığı çok az zamanı oluyordu.
Uzun boyu birçok konuda onu istemediği kadar ortaya çıkarıyordu zâten. Chanyeol bir an yeniden uzun olmaktan nefret etti.
Aynaya doğru dönmeden hemen önce bu fırsatı iyi bir şekilde değerlendirmeyi seçti. Ve 25. katın düğmesini tuşladı. Terasın boş olmasını umuyordu. Bu kadar yüksek bir binaya teras yapmak tam bir aptallıktı. Bunu planlayanları şurada görse alınlarından öpmeyi değil bir güzel fiskelemeyi tercih ederdi.
Karşısındaki görüntüye bakarken üstünü başını bir alışkanlık hâlinde düzeltti.
Burası pek hoş değildi. Neden asansörü bu kadar küçük yapmışlardı? Koskoca bir binanın asansörünü bu denli küçük seçen mimarlara iç sesi olgun küfürler savurdu.
Olgun küfürler ne kadar mâsum olabilirse işte.
Boynunu boğazlayan kravatı gevşetti.
Hâlâ daha yükselen asansörün katını öğrenmek için aynadaki yansımadan düğmelerin üst kısmına baktı. 5'i gösteriyodu. Bu demek oluyordu ki henüz yolun yarısına bile ulaşmamıştı.
Az evvel geriye aldığı saç telleri yeniden alnına düştüğünde birikmiş inci misâli terleri saçlarının uçlarını ıslattı. Belki de bu kapalı kutudan inememekle bir hata yapmıştı?
Bugün sessiz bir günündeydi. Işıklar bile tam anlamıyla aymamıştı şu lânet asansörde. Loşluğun içerisinde yüzünü seçebilmeye çalışırken lambalardan biri yanıp söndü. İki yana sallanan başı memnuniyetsiz bir ifadeyi yüzüne kondurdu.
Alnını, görüntüsünün alnına yasladı. Yansıması ona ne güzel eşlik ediyordu öyle.
"Ne kadar komik olduğunu bilemezsin! Neredeys-"
Duyduğu sesle ne zaman kapattığını bilmediği gözleri açıldığında, Chanyeol bedenini dikleştirerek asansörün açılmış kapısına döndürdü. Nemlenmiş alnı ve gerginlikten hafifçe aralanmış dudakları içerisine hızla girip çıkan nefesi vardı. Sert ama sessiz.
Bu da neydi böyle.
Kat sesini nasıl duymamıştı?
Tanrım, cidden kendini aşıyordu artık.
Karşısındaki çocuk boş olduğunu sandığı asansöre dalış yaptığı anda gördüğü manzara ile sözleri yarıda kaldı. Karşısındaki uzun boylu adam ölmüş olsa bakması daha az acı verirdi. Dik bakışlarının bayıklığı neredeyse bayılacak kadar hasta olduğunu düşündürttü. Ve telefondaki adamın sözlerini duymaksızın konuşarak aramayı sonlandırdı.
"Seni daha sonra arayacağım."
Telefon sesli bir tuş sesiyle kapanmıştı. Yapmaması gereken bir şeyi yapmış gibi suçlu hissetmişti asansörün yeni misafiri. Boğazını temizleyerek girmiş olduğu ortamın ağır hissiyatını yumuşatmaya çalışmıştı ama nafile. Böyle birine nasıl denk gelebildiğini düşünürken şansına küfürler yağdırıyordu içinden. Sırtını delen bakışlardan canını yakar gibi hissettiğinde yan dönerek asansörün duvarına kürek kemiklerini dayadı. Fazlasıyla çıkık duran kürek kemiklerini.
"Belki de arayamayacaksındır." Chanyeol ayaklarının ucuna bakan gence karşı mırıldandı. Gözleri şakağından akan ter damlasını takip etti.
"Anlayamadım?" kısa boylu başını kaldırırken yukarı kalkmış bir kaşı ile kapıldığı bu acı verici hissin sebebini çözemezken yanıtladı.
"Belki de."
Uzun adam yoğun gözlerini diğerinin ceketine iğnelenmiş yaka kartına mıhladı. Ve ardından sırtını iyice duvara yaslayan bedenin gözlerine gözlerini sâbitledi.
"Belki de, arayamayacaksındır. Byun Baekhyun."
Chanyeol hareketlenen asansörün 12. katta olduğunu gördü.
Tam 12'den vurulmuştu.
YOU ARE READING
MIGNONETTE | ChanBaek
Fanfiction"Uzun boylu olanlar acısını taşıyamayanlardır Baekhyun." "O hâlde boyunun birazını bana ver Chanyeol."
