Aiwass

104 6 8
                                    

Annem ve benim sakin bir yaşamımız vardı. Sabah kalkar, kahvaltı yapar, okula gider, eve gelir, ders çalışır, akşam yemeği yer ve uyurdum.

Hemen hemen her günümüz aynıydı. Mutluyduk. Şikayetçi olmadık hiçbir zaman halimizden. Ya da, ben öyle sanıyordum diyelim.

Bir gün, onunla geldi eve. Yeni kocası. Müstakbel babacığım.

"Onu sevmek zorunda değilsin Simay. Sadece saygı duysan yeter." Onu sevmediğimi biliyordu. Bu yüzden, ettiği tek cümle de bu olmuştu.

O geldikten sonra değişmişti zaten her şey. Tamam, tabi ki de değişecekti, ama öyle değildi işte. Sessizleșmiști annem. Gülmüyordu bir kere. Gülümsüyordu sadece. Sesi de sabit bir ses kaydından geliyor gibiydi artık. Evet tatlım, yaptın mı ödevlerini, teşekkür ederim. Evet tatlım, öyle yapılacaktı, teşekkür ederim. Annem bana tatlım demezdi ki! Nerden çıkmıştı bu gereksiz kelime durup dururken?

Ve o.. Aşırı ilgiliydi bana karşı. Her gün ne yaptığımı sorguluyor. Kaçta uyuyup uyuduğumu, kimlerle mesajlaștığımı, çalan telefondakinin kim olduğunu, her şeyimi merak ediyordu. Benimle değil, annemle ilgilenmesi gerektiğini söylemeliydi ona birileri. Baba falan istemiyordum ben! Son çıkıştığımda, sesi dahi çıkmamış, onun yerine annem girmişti araya.

"Çok ayıp tatlım." Söylediği tek şey buydu. Ben bas bas bağırırken, sabit çıkan o sesiyle, bana söylediği tek cümle bu olmuştu. Bir şeyler fazla değişmişti ve bunu annemle konuşmaya kalktığımda, aldığım tek cevap gülümsemesi olmuştu. Durum git gide daha korkunç bir hal alıyordu benim için, her geçen gün biraz daha fazla anlaşıldığı üzere. Ama ben, sakince ve sabırla üniversite sınav sonuçlarımı bekliyordum. Tüm şehir dışı seçeneklerini yazmış ve gitmek için gün saymaya başlamıştım sadece.

Ama o gün, hiç tercih etmediğim bir şehrin ekranıma düşmesi ile birlikte büyük bir şok geçirmiştim. Ne saçmalıktı bu böyle? Dönüp baktığımda tercihlerimin en üst sırasında o şehri görmek de bir diğer şoktu benim için. Urfa da ne işim vardı benim yahu?

"Simay. Konuşmak ister misin?"

"Git." dedim sinirle. "Konuşmak falan istemiyorum ben seninle." Annemle konuşmak istiyordum. Eski, beni düşünen annemle. Yeni, robot olan ile değil.

"Biliyorum, sevmiyorsun beni. Ama yine de konuşmak iyi gelir." Nereme iyi gelecekti yahu? En son istediğim şeydi onunla konuşmak.

Tamam. Peki. Sonra ne mi oldu? Urfa'ya gittim. Üvey babam ile birlikte.

Annem, AA tatlım bırakamam ki ben işlerimi, diyerek beni ona emanet etmiş ve bir daha da arayıp sormamıştı. Aynı şekilde, aradığım zamanlarda da sürekli müsait olmadığını söylüyor ve hemen kapatıyordu telefonu. Yani, resmen de olmasa reddedilmiştim evlatlıktan.

Bu süre içinde garip bir kaç şey daha olmuştu. Sevgili üvey babacığım sadece hayati bir kaç belirti veriyor, onun dışında istemediğim anlarda evde olduğunu bile hissettirmiyordu buraya geldiğimiz günden beri.

Okuldakiler de bir garipti. Bir gün arkadaşım dediğim, ikinci gün yüzüme bile bakmıyordu mesela. Not alıp vermek dışında tek bir arkadaşım dahi yoktu. Konuşmayı unutacaktım bu gidişle burada. Yalnızlıktan saçma sapan rüyalar görmeye başlamıştım ve uyku sorunlarım da başvermisti böylece. Yani, kısacası, delirmek üzereydim..

Sacma rüyalar, yalnızlığım, annemin ilgisizliği, üvey babamın garip halleri derken, o gün geldi çattı. 20. doğum günüm.

"Simay."

"Ne?" diyerek önce tek gözümü, sonra korku ile ikisini birden sonuna kadar açtım. "Ne yapıyorsun gecenin bu vakti bu kıyafetle? Delirdin mi?"

"Hadi. Giyin sen de." Rüya mıydı bu da? Yoksa satanist ayini falan mı?

"Hadi. Gidiyoruz. Bitti artık." Kurulu bir bebek gibi kalktım, önüme koyduğu kıyafetleri giyindim ve arkasından yürümeye başladım. Düşündüğüm tek şey, karanlıktı. Koca bir boşluk.

Karanlıkta sadece ikimiz yürüyorduk. Usulca. Bize eşlik eden, sadece sessizlikti. Tek bir ışık, evlerde tek bir hareket yoktu. Ama o, çok normal bir şeymiş gibi emin adımlarla yürüyor, ben de arkasından, yolları ezbere biliyormuş gibi yürüyordum karanlıkta.

Mağara gibi bir yere girdiğimizde bir an durdu, arkasından gittiğimden emin olmak ister gibi bana baktı ve sonra mağarada büyük bir sesle açılan gizli bir kapıdan girerek, bana yol verdi.

İçeriye adım attığımda, aynı onun gibi giyinmiş binlerce kişi olduğunu gördüm. Hepsi bir çember yapmış, pelerinleri başlarına çekmiş, öylece duruyorlardı. Bir şeyi bekliyorlardı sanki.

"Seni bekliyorlar." Arkamda üvey babamın olduğundan emindim, lakin bu sesin ona ait olmadığına da bir o kadar yemin edebilirdim. Refleks olarak arkamı döndüğümde, kapkara gözleri ile bana baktığını gördüm. Daha on dakika önce mavi olan gözleri..

"Kimsin sen?"

"Beni tanıyorsun Simay. Asıl soru şu ki, sen kimsin?"

"Ne? Ne saçmalıyorsun sen?"  diye sorduğumda gülümsedi. İçten, ya da babacan falan değil. Korkunç bir şekilde, gülümsedi. Göz altları morarmış, bakışları korkunç bir hâl almıştı. Aynı şekilde, gülüşü de..

"Gel." Elini uzattığında elini tuttum ve aynı anda binlerce gözün bana dönmesini seyrettim. Kimdi bunlar? Bu bir rüya değildi, emindim. Lakin, aynı şekilde, burada olup bitenlere de zerre kadar anlam veremiyordum.

"Çok sabrettim." dedi, beni oval bir platformun üzerine çıkartırken. "Tahmin edebileceğinden daha çok." Soru soramıyor, sorgulayamıyor, sadece onun dediklerini yapıyordum kurulu bir bebek gibi. Tıpkı.. Tıpkı annem gibi..

Tüm siyah gözler bana dönmüşken, benim bakışlarım sadece ondaydı. Platformun yanındaki oymalı hançeri almasını, avucuma yaklaştırarak kesip kanımı akıtmasıni, akan kanın platform oyuklarını doldurup platformun hareket etmesini uyuşturulmuș bir biçimde izlemeye devam ettim. Platform hareket etmeyi kestiğinde bir adımla yanıma geldi, kendi avcunu kesip aynı şekilde platforma karışmasını seyrettikten sonra "Artık bitti." diyerek, hâlâ kan damlayan avucumu alıp dudaklarına götürdü.

Gözlerimi kapatma isteğime karşı gelemediğim anlarda, dudaklarını dudaklarımda hissettim. Kanlı, küf kokan ve yanık tadı olan dudaklarını. İğrenmem gereken bu karışım, aslında oldukça tanıdıktı.

Doğum

Yaşam

Ve ölüm..

Her insan bunları bir kez tadar hayatında.

Ben..

Ben mi?

Belki yüz, belki de bininciydi benimki..

Ben oydum..

Adem'e ihanet eden

Cennet'ten kaçan

Eşitlik arayan

Ve sonunda Şeytan'a aşık olan..

Dudaklarımız ayrılıp da, gözlerimi açtığımda "Sonunda." diye mırıldandı. "Sonunda onlardan önce buldum seni."

"Sonunda." deyip, tekrar öptüm onu. Bitmişti artık. Tekrar dönmüştüm. Şeytanın yanındaki yerimi aldığıma göre, dünya çok daha kötü bir yer olmaya hazırdı. Adem'in çocuklarından, en sonunda intikamımı alacaktım.

Koynunuza aldığınız her güzel kadın

Ölen, öldürülen her küçük çocuk

Elinizden kayıp giden her şey

Artık benimdi..

Suçu hep atıp duruyorsunuz ya, Şeytan'a

İşte artık haklı olma zamanınız gelmişti..






~Son~

Kırmızı Çizmeli Kurttan Masallar Where stories live. Discover now