89●•

4.9K 219 3
                                    


*******************************************

Haftalar önce Cansu'yla oturmuş abisiyle ilgili kaygılarımızı konuştuğumuz deniz kenarındaki masada bu sefer o, Onur ve Cankat olarak dördümüz yer edindik. Babaannelerini kaybettiğimiz bu özel hastaneye, devlet hastanesinden alarak babasını ve hiç bilmediği ikizini yerleştiren abisine inanmak ister gibi baktığında gözleri bana da aynı bakışı sundu. Geceyi aydınlatan loş ışığın altındaki bakıştan en azından bunu görebilmem çok zor değildi.

"Bütün mesele kan davası öyle mi? Düşmanlık falan fistan. Ne zamandır törenin içindeyiz abi de haberim yok?" Yorgunluktan şişen gözleri hala ona anlatılan yalana direnirken Onur da ise daha sakin bir hal vardı. En azından bilinmezlikten çıktığını düşünüyordu. Gözlerimle de yeterince bunu anlatmaya çabaladım. Maskeyi giymeye alışkın olan bendim nasılsa. Yakında bütünleşmekten korktuğum gerçeği dışında.

"Şirketler arası düşmanlık her zaman olabilen bir durum. Bugüne kadar bunun içine dahil olmaman hiç böyle bir durumun yaşanmadığı anlamına gelmez Cansu. Bu durumdan etkilenmemen içinde elimden geleni yaptım. İşin buraya kadar büyümesi de o içeride yatan çocuğun suçu değil. Herkesin payı var. Artık polisi devreye katma düşüncenden vazgeç. Hepimizi yakmayı düşünmüyorsan tabii." Daha inandırıcı olsun diye Cansu'nun üzerine oynayan Cankat'ı onaylamak adına başımı oynatarak baktım. Sonunda inandığını anlamamızı sağlarken gergin vücudunu rahatlatarak sırtını sandalyenin arkasına yasladı.

"Babam uyansın da artık başka bir şey istemiyorum." Bıktığını belli eden ses tonundaki yorgunlukla başını eğdiğinde Cankat ayaklandı. Oturduğu sandalyeye yöneldiğinde Onur da anlayarak ayaklanıp yer değiştirdiler. Sandalyesini daha çok çekip kardeşine yaklaştığında elini yüzüne koyarak hafifçe okşadı.

"Bundan sonra hep yanındayım Cansu. Korkmana bile izin vermeyeceğim. Sadece yıpranmaman için uğraşırken fazlasıyla kırdım. Seni üzdüğüm için özür dilerim." Cansu'nun dolmuş gözlerinden bir damla süzülürken Cankat ona engel oldu. Bir anda abisine sarıldığında bunu sağlayamadıkları günün hıncını çıkardı. Onları seyrederken gözümün önünde beliren Burak'ın eğik boynu ve abisine bile dokunmaya cesareti olmayan elleri Cansu'da şekillendi. Olması gereken buydu. Burak'ın buna ihtiyacı vardı. Son olup kaybolmaya değil.

Onu düşünürken gözümden fark edemediğim yaşı bu sefer Onur benim için durdurdu. Başımı bir yalanda huzur bulan aile tablosundan çevirirken Onur'un eli yavaşça yüzümden uzaklaştı. Yüzümde sorguladığı her detay onun aklını karıştırmaya yeterken gülümsemeye çalıştım. En iyi saklanma metodu buydu nasılsa.

Cankat'ın telefonu çaldığında hepimiz bu hüzün dolu sahneden sıyrılarak ilgiyi cebinden çıkardığı telefona verdik. Kulağına götürdüğünde kaşlarını çatarak cevapladı.

"Efendim?" dediğinde duyduğu kelimeler yüzündeki ifadeyi dağıtarak rahatlamasına yol açacak kadar gerginliğini atmasını sağladı. "Tamam, geliyoruz."

"Kim aradı abi?" Cansu telaşla sorduğunda aynı şekilde cevabını bekleyerek siyah incilere odaklandım.

"Teyzem aradı. Babam uyanmış Cansu." Yüzünde gülümseme oluştuğunda Cansu'nun suratı onun iki katı derecesindeydi. Sevinçten yeniden abisine sarıldıktan sonra aynı heyecanla ayaklandı.

"Oh, çok şükür! Gidelim o zaman ne bekliyoruz?" Kendi kendine hayıflandığında bizde kalktığımız gibi hızlı adımlarına eşlik ederek hastaneye yöneldik. Şu an tek düşündüğü babasıydı. Saf mutluluğun tesiri buydu. Cankat'taki ise rahatlamasının aksine yüzündeki buruk gülümsemenin nedeni, yalanına engel olacak bir gerçeğin babasından duyulması korkusuydu. Kardeşine sıraladığı yalanlar bile her kelimeyle canını acıttığını hissetmemi sağlarken buna babasını ikna edebilecek miydi? Artık oğlunun her şeyi öğrendiğini bilirken Cansu'dan bunu saklamayı düşünebilecek miydi?

Siyah İnciDonde viven las historias. Descúbrelo ahora