44●•

9.2K 289 13
                                    

Damla kolumdan çekiştirip beni tuvalete soktu. İçeri girer girmez kolumu bırakıp beni baştan ayağa süzdü. Aynanın karşısında makyaj yapan kızları umursamadan kahkaha koy verdiğinde gözlerimi devirdim. Yaklaşık beş dakika boyunca içindeki eşeği susturmadan anırdığında ellerimi açıp sabır diledim.

"Ne zaman dudaklarını kavuşturmayı düşünüyorsun? Alt dudak üsttekine hasret kaldı." İsyanımla birlikte elini karnına koyup nefes almaya çalıştı. Tuvaletin içi barın atmosferine oranla daha iyi olsada oksijen kıtlığı burada da mevcuttu. Birde üstüne kız tuvaletinde değil de ahırdaymış hissi uyandıran koku vardı ki bu olan oksijeni imha etmeye yetiyordu.

Damla çektiği nefesi iğrenerek koy verdiğinde 'Her şey sana müstahak' bakışımı atıp aynanın karşısına ilerledim.

Elimde tuttuğum siyah çantayı temiz olan -pisliğe oranla temiz- lavabo tezgahının üstüne koyup aynadan kendime baktım. Makyaj yapan kız nedeni bilmediğim sinirli bir suratla bana bakıp arkasını döndü. Daha sonra arkadaşıyla birlikte Damla'ya aşağılayıcı bakış atıp tuvaletten çıktı.

"Derdi ne bu kaşarların? Hep onlar mı kahkaha atacak?" Yanıma gelirken anca kendini toplayıp etrafındakileri fark etti. Tuvalete girdiğimizden beri o kızların bakışlara mahrum kaldığından haberi yoktu anlaşılan. Ben ise Cankatla bara el ele girdiğimizden beri o bakışlara maruz kalmıştım.

"Onlara hak vermiş gibi olmak istemem ama kahkahanın da bir oranı var Damla. Tabii seninkine kahkaha denilirse." Hala anırma fikrinde sabitim. Gözlerimi kısıp çantamdan dudak kremimi çıkardığımda kalçasıyla kalçama vurup itti.

"Geldiğinizden beri içimde tutmak için neler çektim biliyor musun sen?" Kendi çantasını benim gibi lavaboya koyduğunda nefes verdim.

"Geldiğimiz on dakika olmadı Damla. Beş dakikası da zaten senin tuvaleti inlettiğin zamanla geçti." Dudak kremimin kapağını açıp dudağıma götürmeden önce isyanımı dile getirdim. Elimi dudağıma yaklaştırdığımda aynada omuz silktiğini görmemle konuşmaya devam ettim. "Hem neye bu kadar güldün anlamıyorum."

Dudak kremini dudağımda dolaştırdığımda gözlerini açarak karşılık verdi.

"Dur hemen canlandırma yapıyorum. Yeter ki sen iste." Aynadan bakışlarımı çektiğimde dudak kreminin kapağını kapatıp çantama attım. Ona dönmemle ellerini beline atıp benim taklidimi yapmaya çalıştı.

"Ay inanmıyorum. Nasıl bir erkeğin her sözünü yapıyorsunuz anlamıyorum. Ben asla boyun eğmem. Sevgilim olsa bile." Sözlerimi daha çok abartarak ve kelimeleri yayarak konuştuğunda kendimi tutamayıp kahkaha attım. O da rolünden çıkar çıkmaz bana eşlik etti.

Kendimi topladığımda hiç gülmemişim gibi omuz silktim.

"Aynı şey değil. Ben tam olarak Cankat dedi diye elbiseyi çıkarmadım. Dediklerini mantıklı bulduğum için çıkardım. Öyle giymeyi sevmediğim çok oyi biliyorsun. Geldiğimden beri beni zorlayan sensin. Hem hala etek giyiyorum farkındaysan. Senin gibi pantolona mahkum değilim." Ellerimi önümde bağlayıp kendimi savundum. Damla gözlerini ağzıyla aynı oranda büyüttükten sonra konuşmaya çalıştı.

"Kendini hiç savunma Nehir. Bu hiçbir şeyi değiştirmez. Sonuçta şu an karşımda o elbiseyle değil misin? Değilsin. Lafını yedin afiyet olsun." Lavabo tezgahına bıraktığı çantasını eline alırken yanımdan geçip tuvaletin kapısına ilerledi. Aynı işlemi yapıp peşine takıldığımda laf atmaya çalışmadım.

Haklı sayılırdı. Hatta haklıydı ama bunu kendime yediremiyorum. Evet, o sözleri söyleyen şahıs bendim ama Cankat'ın o anlamlı sözlerini duyan da bendim. Ona karşı gelmeye çalıştım ama mantığım inadımla başa çıkıp üstün gelmişti. O elbiseyi çıkarıp atarken pişman olma gibi bir eğilime sahip değildim. Hatta anıran bir arkadaşa sahipken bile lafımı yemeye razı olacak kadar değilim. Cankat yeterince bana nedenini hissettirerek açıklamıştı. Ahmet kırosu veya herhangi bir odun figürleri gibi 'çıkar o elbiseyi yoksa fena olur' bakışları atmamıştı. Bende buna boyun eğip 'Tamam kocacım' pozu vermemiştim. Biz bunun daha modern halini yaşadık. Bu cümle bile acınasıydı. Ah, Nehir!

Siyah İnciTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang