"Biraz bekle. Ben seni bırakırım." Cankat'ın daha düzgün sesi geldiğinde itiraz etmek gibi bir şey ondan beklemediğim için kaşlarımı çattım.

"Gerek yok. Onur almaya gelecek." Sesimi olması gerekenden daha sert tutmaya çalışırken bunu başarabildiğim için bir yanım kendimi tebrik etmeyi ihmal etmedi. Bakmamaya yemin ettiğim halde ona kapıldığım için gözlerinde yakaladığım ufak bakış bile içimi titretirken ters yönden gelen araba hızla evin önüne park etti.

"Geldi bile." Cansu'nun sessiz kulağıma dolan sesiyle arabaya odaklandım. Onur'un ön camdan bile fark edilen çatılan kaşları birazdan dışarıya çıkacağının sinyalini verdiğinde hiç beklemeden merdivenleri koşar adım indim. Önümde duran vücudun sahibine bakmamak için çaba harcarken kenara aynı hızla çekilerek beni bu işkenceden kurtardı. Dediği gibi artık hayatımda olmamak için elinden geleni yapacağını bu hareketiyle de belli ettiğinde dudağımı sinirden ısırarak arabaya ilerledim. Onur tam kapıyı açacakken yanındaki koltuğun kapısını açıp hızla içeriye girdiğimde eli kapıda bana doğru dönmek zorunda kaldı.

"Hemen gidelim buradan Onur." Isırmaktan canını çıkardığım dudağım bana kanın tadını sunarken aç olan midem bulandığının sinyalini verdi. Sinirden gözlerim kararsa da Onur'a olması gerekenden daha sakin konuştuğum için daha çok kaşını çattı. Yine de ikiletmeden kapıyı kapatıp arabayı çalıştırdı. Bu halimin normal olmadığını son aylarda fazlasıyla tecrübe etmişti.

Gazı kökleyip geri geldiğinde gözüm yine bana ihanet edip camdan dışarıya bakmamı sağladı. Tek gördüğüm vücudunun hızlı şekilde kapıdan geçip bundan sonra onu görmeyeceğime bir kanıt daha sunduğu andı. Cansu bize çaresizce bakarken yanından hızla geçip giden abisinin peşine takıldığını, Onur arabayı yola çıkarıp son kareyi yok etmeden önce görmemi sağladı.

Gözlerimi kapayıp kanın inadına daha çok dudağımı ısırdığım da Onur birkaç kilometre ilerledikten sonra arabayı kenara çekti. Ani duruşuyla gözümü aralamamı sağladığında ona doğru döndüm. Yeni uyandığı her halinden belli olsa da en çok sarı saçlarının düzensiz duruşu bunu yansıtıyordu. Genelde bundan rahatsız olduğu için her sabah kurutma makinesiyle uzunca muhatap olması gerekirken bugün onu bile umursamadığını gösterdi. Mavi gözleri endişeyle kavrulurken bunun nedeninin ne olduğunu sorgulamama gerek yoktu.

Yüzümün her santimini yavaşça değdirdiği bakışıyla bir sonuca vardığını dişlerini sıkarak belirtmeden önce gözleri boynumdaki boşlukta kalarak kanısını kendince doğruladı. Gözlerini hafifçe kapayıp burnundan soluduktan sonra önüne döndü.

"Adres belli. Yamuk ağacın uzun zamandır gözü yollardaydı." Arabayı çalıştırdığı gibi yüzüme bakmadan gazı köklediğinde itiraz etmeden önüme döndüm.

Yaklaşık bir saat fiilen sessizce yol aldığımız araba yolculuğumuzda kendi içimde yaşadığım bunalımlar eşlik etti. Onur arabayı durdurduğunda bu sahneyi onunla geçirdiğim her an yaşadığımızı fark ettim. Sanki Onur'un tek görevi beni adrese bırakıp yanımda acıma eşlik etmekti. Aynı anda kapıya yönelip çıktığımızda yanına gelmemle gözleri endişe perdesini araladığını ve yeni fark ettiğini belli ederek vücudumu taradı. O an kısa ve dar olan elbisemle karşısında durduğumda yürümeme engel olup kolumdan tuttu.

"Belki zamanı değil, belki hesap sormam seni daha çok sinirlendirecek ama umurumda değil. Bu halinle orada ne işin vardı Nehir?" Kaşları çatılınca kolumu silkeleyerek suratına baktım.

"Ne olduğunu sorma lütfen. Sadece..."

"Aranızda ne olduğunu sormadım Nehir. Olanlar belli zaten. Neden orada bu halinle olduğunu sordum." Gözleri yine boşluğunun derinliğini hissettiğim göğsüme kaydığında kaçırıp yeniden öfkeli şekilde gözlerime baktı.

Siyah İnciWhere stories live. Discover now