"Ahu endişeni anlıyorum ama böyle yaparak beni de engelliyorsun." Diyerek gömleğinin düğmelerini iliklemeye başladı. Adımlarımı yanına doğru ilerlettim daha sadece iki tane iliklediği düğmesinin üzerinde duran ellerini iki elimle kavrayarak durmasını sağladım.

"Beni de götür."

"Ahu elimi bırak."

Bırakmadım... Elini daha da sıkı kavradım. Melih sabırsız bir nefesi burnundan verdi.

"Seni götürmeyeceğim Ahu uzatma bırak şu elimi!"

Gözümden süzülen bir damla yaşla birlikte elini bıraktım. Melih'in zindan gözlerine bakarak bir adım geriye gittim ve dizlerimin üzerine çökerek ayaklarına kapandım. "Ne olur beni de götür anneme" diyerek yalvardım. Melih omzumdan tutarak beni ayaklarının dibinden kaldırmaya çalıştı.

"Ne yapıyorsun Ahu? Kalk ayağa!" dedi sesine yansıyan şaşkınlık ve kızgınlıkla. Kalkmadım... Annem için onun ayaklarına kapanıp yalvarmam gerekecekse bunu hiç gocunmadan yaptım.

"Kalk diyorum sana! Kalk!" diye hiddetli bir şekilde bir kez daha bağırdı Melih aynı zamanda da beni kaldırmaya çalışıyordu. Bense hıçkırarak ağlıyor, sürekli aynı şeyi tekrarlıyordum.

"Ne olur beni de anneme götür."

"Kes saçmalamayı Ahu! Sinirleniyorum ayağa kalk!"

Melih'in hiddetli sesini hiçe sayarak ağlamaya devam ettim. Melih bir anda dizlerinin üstüne çöktü ve iki eliyle yüzümü kavrayarak gözlerimin içine baktı.

"Tamam... Allah kahretsin tamam!" dedi pes eder gibi. "Ağlama tamam götüreceğim seni." Diyerek sürekli yenisi akan gözyaşlarımı başparmaklarıyla sildi. Melih'in söylediklerini işiten kulaklarım doğru duyduğumu teyit etmek ister gibi "Götüreceksin?" dedim sorar gibi. Melih gözlerini iki saniye kadar kapatıp geri açtı. "Götüreceğim." Dedi, o an gözümden akan bir damla yaş yanağımda olan Melih'in eline düştü. Melih gözlerini eline değen gözyaşıma çevirdi, daha sonrada gözlerime. "Ağlamaya devam edersen..." büyükçe yutkundu "Seni götürmekten vazgeçerim." Dedi sır verir gibi.

Yüzümü Melih'in elleri arasından çekerek iki elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. "Ağlamayacağım söz veriyorum." Dedim. Melih bir süre gözlerimin içine baktı. Bir anda ayağa kalkarak beni de kaldırdı. Gözlerimin içine bakarak yarısı iliklenmiş gömleğinin düğmelerini iliklemeye başladı. Ben ellerimi önümde birleştirmiş tedirgince gözlerine bakıyordum. Melih gömleğini ilikleme işini bitirince bana doğru yaklaştı. Sağ elini kaldırarak saçımı okşadı, parmaklarını boynum boyunca gezdirdi. Eliyle ensemi kavrayarak beni kendine çekti.

Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Derin derin soluklar veriyordu. Verdiği soluklar boynumu ürpertiyor, saçlarımı okşuyordu. Dudakları kulağıma biraz daha yaklaştı, dudaklarından firar eden nefes kulaklarımın içine işliyordu.

"Bir daha böyle bir şey yaparsan..." nefesi ateş gibiydi. Dişlerini sıkarak konuşuyordu. "Eğer bir daha böyle bir şey yaparsan... Dizlerinin üstüne çökersen." Sesi tüylerimi ürpertecek kadar soğuktu. "Yemin ederim öldürürüm seni!" dedi ve dudaklarını kulağımdan, ellerini ensemden çekti.

Bir uçurumun derinliğine sürükleyen gözleri, yaprak gibi titreyen bedenimi süzdü. Başıyla kapıyı göstererek "Gidelim, yolda sana kıyafet ayarlarız." Dedi, başımı tamam der gibi sallayarak adımlarımı kapıya doğru attım. Melih'le birlikte hızlı bir şekilde evden çıktık ve Melih'in arabasına bindik. Melih telefonla birkaç kişiyle görüştü, biraz ilerledikten sonra arabayı bir mağazanın önünde durdurdu. Birlikte mağazaya girdik, üzerim için gri bir kot pantolon, üzeri içinse siyah dökümlü bir gömlek almıştık. Kabinlerin birine girip üzerimi seri bir şekilde değiştirmiş ve vakit kaybetmeden mağazadan ayrılmıştık. Kaç saat ya da kaç dakika sürdü bilmiyorum ama Melih olabildiğince hızlı bir şekilde havaalanına gelmişti. Bizi hazırda bekleyen Melih'in özel uçağına binmiştik ve çok geçmeden uçak Fransa'ya uçmak için havalandı. Gidiyorduk, gidiyordum.

BUZ YANIĞIWhere stories live. Discover now