6

142 41 0
                                    

Taş tapınak yaşadığı olaylara rağmen hâlâ ayakta duruyordu. Güneş tepeye yaklaşmıştı, içerde derin bir sessizlik bulunuyordu. Şifreli bölmeyi geçen koruyucu  büyük adımlarla kulenin iç kısmına doğru ilerledi ve elinde tuttuğu sandığı yere bıraktı. Sonra dikkatlice kulelerin birisinin içinde gizlenen bir odaya sessizce girdi. Sanki onu izleyen bir göz vardı, kapı sesini duyar duymaz sandığı hızlıca bölmeye koyup, anahtarı kapıdaki muhafızlara verdi.
Koruyucu : “sakın ola bu anahtarı kimseye verme, gerekirse öl ama bu anahtarı kimseye verme “ sözlerini söyledi.
Muhafız: Emrin olur baş Koruyucum.
Koruyucu merdivenlerden inip, taş kulenin dışarısına çıktı, sonra etrafına baktı gerçekten kimseler yoktu “.Sanki herkes sanırsın savaşa gitti “diyerek iç geçirdi.

-------------
Kırmızı sütunlu ejder bayraklı sarayın içinden sesler dışarıya yankılanmaktaydı.
Kanvera :”bugün ne güzel bir gün sessiz olursanız şu viskinin tadını çıkaracağım” diyordu.
Yanında ki bir danışmanı: kralım halkın size söylemek istediği istek ve ihtiyaçları var.
Kanvera: evet bugün mutlu günümdeyim o yüzden isteklerinizi de dile getirebilirsin.
Kapıdan sırayla insanlar akın etmeye başladı.
Danışmanı: kralım görüyorum ki bu ülke işlerini baya askıya almışsınız.
Kanvera: zevzeklik yapma.
Kanvera:" Alara’nın babasına dönerek "hey moruk " bunlar ne diyor böyle."diye konuştu .
Babası: Bana yıllarca farklı isimler taktılar ama en sevdiğim ismim Dragones.
Halk bir anda susmuştu. Dragones, burada ki kaynaklarda ejderha terbiyecisi anlamına gelmekteydi.
Kanvera gülmekten yerlere yatmıştı, iki dakika boyunca kendine getiremediler.
Kanvera: yaşlısın maşlısın ama komik adamsın dedi .
Danışmanı beyaz kır saçlı Dragones diye tabir edilen adama dönüp bakarak :”siz kralımın kusuruna bakmayın efendim “ dedi.
Kanvera: neyse, neyse sırada ki kişi gelsin.
Demir Kapıdan genç bir kadın girdi .Örgülü sarı saçlı ,yeşil üstü ile sarayın tam ortasında duruyordu , aynı zamanda elinde yeni doğmuş bir bebeğiyle , kadın halsiz ve bezgin görünüyordu .
Kanvera: Görünüşe göre hastasın, tamam bir karaçiçek uzatın kadına, sıradaki.
Kadın: Durun, durun bebeğime verdiğim süt sanki bebeğimi zehirlemeye başladı.
Kanvera: uzat bakalım bebeğini.
Kadın: kralım, Ne olur yardım edin, bebeğimi yaşatın.
Kanvera:” şifacıyı çağırın bana “ diye seslendi.
Şifacı kapıdan içeriye girerek bebeği iyice inceledi sonra dedi ki :  “ kralım bebeğin yaşaması çok zor “.
Kanvera: "ne diyorsun sen kadın, ülkemin toprakları çok geniş, gücüm ben var oldukça her şeye yeter" dedi.
Şifacı: Bağışlayın lakin bunun için yüksek tepe otunu içmesi lazım.
Kanvera: Tamam bundan kolay ne var.
Danışmanı: kralım fakat yüksek ot, denizlerin ötesinde çöl ikliminin esir olduğu yaban kurak bir yerde. Üstelik bunun için gidecek kişinin çok iyi eğitilmiş olması lazım.

Kanvera: “iyi o zaman  ‘kayra’ , gelsin “ dedi.
Kapının arkasından sesler gelmeye başlamıştı, siyah şapkalı uzun boylu çok güzel bir kız kapıdan içeri girdi.
Kayra : “ Emrinizdeyim kralım, sizin için can alıp can veririm “ .Başı önde kralı izliyordu .
Kanvera: "Gidip senden sıcak ada da yetişen, yüksek otu alıp bana getirmeni istiyorum. "
Halk çığrış bağrış içindeydi .
Kanvera :" susunn , yoksa kayra'ya inanmıyor musunuz ? " Dedi. Halk gittikçe sessizleşti .
Kayra : “ Şartlar neyi gerektirirse gerektirsin o otu bulup sizin huzurunuza getireceğim , ‘kral Kanvera’.deyip kapıdan çıktı .
--------------
Sıcaklığın  50 dereciyi bulduğu çöl ikliminin hâkim olduğu sıcak ada her zamanki gizemini koruyordu.
Erkin: buraya gelmek zorunda mıydık?
Çiçi: "Dikkati mi bozma erkin burası büyülerimi kontrol etmek için gayet güzel, ısı ne kadar yüksek olursa o kadar büyülerim açılır" dedi.

Dikkatlice bakıldığında hızlı,kuvvetli birisi yaklaşmaktaydı. Altındaki at diyarda görülmemiş şekilde eğitilmiş, atın üzerindeki kişiye bakılırsa genç siyah pelerinli bir kızdı.

Erkin: Bu Kanvera’nın adamı olmalı, iyi de burada ne arıyor? Dedi.
Çiçi: bence öldürelim, geçen sefer misafirimiz Tarkan’ı az kalsın öldürecekti.
Erkin: kulağa hiç fena bir fikir gibi gelmedi.

Kayra içinden düşünmeye başladı “acaba bunlardan birini öldürsem mi? Birisine bakınca yerdeki kumları yerden yukarıya kaldırmakla uğraşıyor, bunlar kesin doğa krallığından “.

Kayra: Atına seslenip ‘dur oğlum’ dedi.
Erkin: "Buradan geçiş ücretlidir" Diye sesini yükseltti .
Kayra: sizle işim yok, bana yüksek ot lazım.
Çiçi: görünüşe bakılırsa zekisin fakat eşim erkinin dediği gibi buradan geçiş ücretlidir.

Kayra atından tek eliyle atlayıp sol elindeki kılıçla çiçi’yi yere devirdi.
Tam o esnada erkin sağ elinden hançeri çıkarıp kayraya doğru iki üç kez sapladı, kayra o esnada yere bayıldı.
Erkin çiçiye dönerek :"kraliçem sen iyi misin? "
Çiçi: Ben iyiyim iyi , şuna bak boynundan bir kolye düştü onu alsana,civarda böyle bir şey görmedim.
Erkin: Bir kolye üstelik içinde kırmızı bir taş var. bu neyin nesi böyle?
Tam o esnada sağından bir cadı belirdi, hızlıca kolyeyi kapıp ortadan kayboldu.
Erkin:  neler oldu ben anlam veremedim bu da kimdi ?
Çiçi: salak şey elinde ki kolyeyi niye kaptırıyorsun?
Erkin: Kolye gitmiş olabilir fakat kayra bizimle kalacak, onu esir alıyorum.” piritam" diye büyüyü  kayranın ensesine dokunarak okudu .
Çiçi: "aferin sen de bir şeyler öğrenmeye başlamışsın. Bu sarmaşık büyüsü uzun süre gitmez, en iyisi bunu bizim kaleye götürelim" dedi .

(Yorumlarda beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum, şimdiden teşekkürler)
Son güncelleme:16 aralık 2019

Krallıkların YükselişiWhere stories live. Discover now