"Yürü Ahu" dedi ve beni boş bir çuvalmışım gibi sürükleyerek Levent'in odasından çıkardı. İkinci katı hızlı bir şekilde inerken Melih'i ne karşımıza çıkan Duygu ne de arkamızdan seslenen Levent durduramadı. Binadan çıkıp güvenlik görevlisini de geçince, karşı kaldırıma park edilmiş Melih'in arabasını ve hemen arkasında park edilen Ufuk'un arabasını gördüm. Ufuk arabasının kaportasına yaslanmış bizi bekliyordu. Binadan çıktığımızı gören Ufuk yaslandığı yerden doğrularak üzerini düzeltti.

Ufuk'un yeşil gözleriyle gözlerim kesişince Ufuk başını yere eğdi. Bu hareketiyle beni Melih'e söyleyenin Ufuk olduğunu anlamış oldum. Yeşil gözlü bir adama gelirken, başka yeşil gözlü bir adam tarafından gam bazlanmıştım. Melih, beni kendi arabasına doğru sürükledi, arabanın yanına geldiğimizde. Ufuk'un yeşil gözleri kolumu kopartmak ister gibi sıkan Melih'in eline kaydı. Daha sonra Melih'in yüzüne çevirdiği bakışları afallamasına sebep oldu. Melih'in yüzünde ne gördüyse "Abi yengeyi ben bırakayım eve." Diyerek konuştu. Sanırım oda Melih'in bana fiziksel bir zarar vereceğini düşünmüştü. Ruhumda açtığı yaraları hiçe sayarak böylesi bir şeyi düşünmesi bile çok tuhaftı. Benim burada olduğumu Melih'e söyleyince başıma bunların geleceğini bilmiyormuş gibi beni Melih'ten korumaya çalışması çok ironiydi.

Melih, arabanın kapısını açarak beni içeriye itti. Kapıyı kapatmadan "Depoya gidiyoruz beni takip et." Dedi ve kapıyı sert bir şekilde çarparak kapattı. Sürücü koltuğuna geçen Melih arabayı çalıştırdı, çalışan arabayla bakışlarımı yanımdaki pencereye çevirdim. Binanın girişinde üzgün gözlerle bize bakan Levent ve hemen yanında dudağına buz torbası koyan Duygu'yu görmemle gözlerimden birkaç damla daha yaş aktı. Araba binanın önünden giderken, ben sessiz gözyaşları döküyordum.

Arabaya bindiğimizden beri Melih ağzını açıp tek kelime etmedi. Beni götürmek istediği depo üç yıl önce beni kendi cehennemine hapsetmek için seçenek sunarak hayatımı karattığı depoydu. Biliyordum bu yaptığımı yanıma bırakmayacak ve beni zorlayacak bir şeye sürükleyecekti. Çünkü Melih, bu depoyu sadece acımasız kararlar verirken kullanıyordu. Beynimin içindeki düşünceler yılan misali beynimi talan ediyordu. Yol ayağımızın altından akıp gitti, zaman geçti ve biz deponun önüne geldik. Melih arabadan indi, benim kapımı açmama fırsat vermeden kendisi açtı ve beni kolumdan kavrayarak arabadan indirdi. Bakışlarını arkamızda duran Ufuk'a çevirdi.

"Sen burada bekle." Dedi ve beni binaya doğru sürükledi. Ellerini kolumdan çekmedi asansörü çağırdı, asansöre girdik ve en üst katta olan depoya çıkmak için düğmeye bastı. Üst kata gelen asansörden çıktık ve deponun bulunduğu kapıyı anahtarla açtı Melih.

Beni içeriye geçirdi, kapıyı sert bir şekilde kapattı ve tıpkı üç yıl önce olduğu gibi, siyah tekli koltuğun üzerine oturttu beni. Kendisi oturmayı gereksiz bularak ayakta beklemeyi tercih etmişti. Oturduğum için bana tepeden bakıyor ve karşısında küçüldükçe küçülmemi sağlıyordu. Yüzünü elleriyle sıvazlayıp bıkkın bir nefes bıraktı dudaklarından.

"Neden Ahu?" dişlerinin arasından tıslayarak sorduğu soruya verecek bir cevabım yoktu.

"Neden o piç herifin yanına gittin? Bu yaptığından haberimin olmayacağını mı düşündün?"

Sorduğu sorulara gözyaşlarımdan başka verebilecek tek bir cevabım yoktu. Böyle olacağını düşünmek istememiş ve fevrice hareket etmiştim. Şimdi karşımda avını parçalara ayırmak için dişlerini bileyleyen bir aslana benzeyen Melih'e verebilecek cevabım yoktu.

"Senin bu kendini bilmez başına buyruk hallerinin sebebi sana olduğundan fazla yumuşak mı davranmam Ahu?" diye sordu sesine kızgınlıkla karışık anlamaya çalışır bir tavır bulaşmıştı. "Cevap ver bana!" diye bağırdı.

BUZ YANIĞIKde žijí příběhy. Začni objevovat