Bölüm 27: Takke Fabrikası!

364 209 4
                                    

Minibüs, fabrika yoluna girdi!
Settâr, ara sokağın girişinde misafirini bekliyordu.
Mazlum: "Aha, seninki orada!"
Cumali: "Bu mu?"
Mazlum: "Evet!"
Minibüs, sağ yanaşıp durdu.
Cumali: "Eyvallah, kolay gelsin!"
Mazlum: "Asıl sana kolay gelsin!"

Cumali, çantasını alıp indi.
Mazlum, Settâr' a baş selamı verip yoluna devam etti.
Cumali: "Selamın aleyküm! Settâr?"
Settâr: "Aleyküm selam! Hoş geldin kardeşim."
"Neden çağırdın beni, sorun nedir?"
"Methini duyduk!"
"Yapıyoruz bir şeyler. Derdimizi anlatacak kadar!"
"Öyle deme! Epey ses getirdiniz. Bize de bir yardımın dokunsun istiyoruz."
Cumali, omzundaki çanta ile 'bohçacı teyze' lere benziyordu. O da bunun farkındaydı. Samimi bir ortam olsun diye 'roman' taklidi yaptı:
"Orası kolay benim güzel abim! Bakasın çantama. Çok güzel sloganlarım var. Çok şugar gaz maskelerim var. Rengârenk spreylerim var. Hem tişörtünün rengiyle de uyumlu."
Settâr, eylem çantasına göz attı: "İşimize yarayan şeyler olsun da, sorun değil!"
"İstersen, iki molotof atayım ortaya; yapayım anarşinin kralını! Ama biraz tuzlu olur söyleyeyim!"
"Vallahi bilemedim ki; hepsi birbirinden cafcaflı!"

Cumali roman taklidini bırakıp, durumu anlamaya çalıştı:
"Kararsız bir müşteri! İstersen olayı anlat, doğaçlama bir şeyler yapayım!"
"Hay yaşa! Karşımızdakiler din düşmanı."
"Dış mihraklar! En sevdiğim. ABD mi, İsrail mi?"
"Bilmiyorum! Ama bağlantıları olabilir. İşe de 'takke fabrikası' ndan başlayacaklarmış. Fabrikayı kapatıp işçileri de atacaklarmış."
"Büyük çaplı bir iş! Fabrikanın önüne gidelim. Orada düşünürüz."
"Haklısın! Sizin gibi 'yetenekler' in havayı koklaması gerekiyor!"

Cumali, Settâr' ın arkasından ara sokakta ilerliyordu!
Uçuşan kâğıtlar, boş koliler, paslı demirler, tepeleme yığılmış 'zincir' ler... Ufak bir sanayi mahallesini andırıyordu. Settâr, fabrikanın geçmişi hakkında bilgiler verdi.

Fabrikanın kapısına geldiler!
Fabrikanın çatısından 'SATILIK' pankartı sarkıtılmıştı. Altına denk gelen duvarda 'TAKKE FABRİKASI' yazıyordu.
Bir tarafta; sessizce bekleşen polisler ve ekmek kapılarından atılan işçiler. Diğer yanda muhafazakâr grup üyeleri!

Settâr, arkadaşlarını yanına çağırdı.
"Tanıştırayım; Kadir, Berat..."
İsmi söylenen Cumali ile el sıkışıyordu.
Cumali: "Memnun oldum!"
Berat: "Biz de!"
Settâr: "... Mirâç, Mevlüt..."
Mevlüt: "Hoş geldin!"
Cumali: "Hoş bulduk!"
Settâr: "...Ramazan ve Bayram! Arkadaşlar bu da..."
Kadir: "Cumali!"
Cumali: "Daha önce tanışmış mıydık?"
Berat: "Seni tanımayan mı var?"
Ramazan: "Kampüste sürekli adın geçiyor!"
Cumali: "Eksik olmasınlar."
Settâr: "Polisle karşı karşıya geldiniz mi?"
Mevlüt: "Bir temas olmadı. Sadece göz hapsindeyiz."
Ramazan: "Bir şey bekliyor gibiler!"
Cumali: "Müdahale emri olabilir!"
Mirâç: "Daha başka bir şey; ama kafamız basmadı!"

Mirâç haklıydı!
Polisler, amirlerinden gelecek emri bekliyordu. Ama, amirin derdi daha büyüktü! İstedikleri TOMA, daha ortalarda yoktu.
Amir, hattaki diğer ekiplerin duymaması için telsizi kullanmadı. TOMA şoförünü bizzat aradı.
İkinci çalışında telefon açıldı.
Şoför: "Emredin amirim!"
"Neredesiniz oğlum? Adamlar toplandı; atağa kalkacaklar. Siz yoksunuz!"
"Araçta su yok amirim!"
"Akşamdan halletsenize oğlum şunu! Ya daha acil bir şey olsaydı, ya ortalığı ateşe verselerdi ne olacaktı, ha?"
"Haklısınız amirim!"
"Neredesiniz şimdi?"
"Belediye havuzundayız amirim. Çocukları çıkardık suyu çekiyoruz!"
"Acele edin! Burası her an karışabilir."
"Emredersiniz amirim!"
Amir, telefonu kapattı.

Şoför telefonu cebine koydu:
"Demesi kolay! Gel, sen yap o zaman."
Havuz Sorumlusu: "Daha ne kadar çekeceksiniz memur bey?"
Şoför: "Dolana kadar kardeşim!"
"Yalnız bu su size yetmez!"
"Ne yapalım birader! Olduğu kadar."
"Yan sokakta 'damacanacı' var!"
"Damacanacı! Ee?"
"Sipariş verelim!"
"Olmaz! Pahalıya gelir."
"Kampanya var! İlk kez sipariş verene 'ilk damacana bedava' ymış."
"Yani?"
"Burada yirmi kişiyiz. Her birimiz, birer kere sipariş verse işimiz görülür!"
"Olur mu ki?"
"Denemesi bedava! Mehmet, buraya gelin!"

Muhafazakâr grup, çevreyi kolluyordu!
Settâr: "Evet Cumali, durum bu. Nasıl bir şey yapalım, bir akıl ver?"
Cumali; az, çok ortamı tanıdı. Şartları gördü.
Ateşli, eyleme hazır bir grup... Emir bekleyen güvenlik güçleri... Tavrı belli olmayan işçiler...
Kapıcı: "Uzaklaşın kapının önünden! Kalabalık yapmayın."
Bayram: "Yemedik ya kapını!"
Kapıcı: "Ters cevap verme ulan!"
Berat: "Tamam birader yok bir şey! Gücünü eyleme sakla Bayram!"

Cumali, kapıcı ile aralarında geçen 'kapı' muhabbetine takıldı.
'Bu bir işaret olmalı' diye düşündü.
"Kapı... Kapı... Kapı!"
Yol kenarında gördüğü 'zincir yığını' aklına geldi.
"Zincir... Zincir... Zincir!"
İkisini kafasında birleştirdi:
"Zincir, kapı... Zincir, kapı!"
Settâr: "İyi misin Cumali?"
Cumali, her şeyi düşünmüştü.
Fakat diğerlerine anlatmak zaman kaybı olurdu.
"Tamam! Her şeyi planladım, gelin benimle!"
Settâr, arkadaşlarına döndü:
"Bugün tarihe geçeceğiz arkadaşlar!"
Geldikleri yolu tekrar yürüdüler!

Cumali, zincirlerin önünde durdu. Elleriyle, ağırlıklarını kontrol etti:
"Taşıyabileceğiniz kadar zincir alın!"
Üyeler, sorgulamadan denileni yaptı. Alabildikleri kadarını, kollarına doladılar. Tek sıra hâlinde geri döndüler.

Kısa süre içinde birbirlerini kapıya zincirlediler!
Kolay çözülmemesi için de; hurdalığa atılan kilitleri kullandılar.
Sona kalan Cumali' yi ise iki işçi, kapının boş kalan yerine 'çapraz' bir şekilde yerleştirdi.
Settâr: "Bir faydasının olacağına emin misin Cumali?"
Cumali: "Normalde 'zincirlerimizden kurtulmalıyız' diye bağırmamız lazım! Ama imkânlar dâhilinde işimiz şansa kaldı."
Kadir: "Nasıl şansa kaldı?"
"Yani; 'bir zararları yok' deyip bırakıp gidebilirler de!"
Mevlüt: "Yapma ya!"
"Merak etmeyin! Bugün buradan birileri zaferle ayrılacak."
Üyeler: "Allah-u Ekberrr!"

Fabrikanın genel müdürü, kapıda göründü!
Şoförünün, kapısını açmasıyla aracına bindi.
Araç, dış kapıya geldi.
Korna sesiyle, kapıcı otomata bastı. Demir kapının iki büyük kanadı, ortadan ikiye ayrıldı. Genel müdür çıkınca kanatlar tekrar birleşti.
'Zincirli üyeler' Cumali' ye çatık kaşlarla baktı. Bir açıklama bekliyorlardı.
Cumali: "Ne? Daha yeni başladık, bekleyin."

Telsiz cızırtıları duyuldu!
Telsiz: "3309! 3309!"
Amir: "3309 dinlemede?"
"Bulunduğunuz mevkide, kaçak yapıların yıkımı yapılmakta! Takviye destek isteniyor, tamamm!"
"Birazdan eylem yapılacak! Müdahale için bekliyoruz, tamamm!"
"Durum acil, 3309! Mahalle sakinleri, damlardan 'yaş sırasına' göre atlıyormuş. Sakatlanmayanlar bir daha deniyormuş, tamamm!"
"Anlaşıldı merkez; intikal ediyoruz, tamamm!"
"Tamam, tamamm!"
Amir, yerinden kalktı:
"Toplanın çocuklar, gidiyoruz!"
Polisler: "Emredersiniz amirim!"
Muhafazakârlara seslendi:
"Gençler! Bizim işimiz çıktı. Biz gelene kadar uslu durun!"
Cumali: "Tabi amirim! Zaten sizsiz zevki çıkmaz. Tat vermez yani."
Settâr: "Biz buradayız! Size kolay gelsin."
Amir: "Haydi Allah' a emanet olun!"
Polisler, ekip otolarına binip uzaklaştı.

ANARŞİK - Bir Üniversite Komedisi!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin