Gekkou

800 62 53
                                    

İyi akşamlar minna, dünyanın en sorumsuz yazarı geldiiiiiiiii~

 Nasılsınız bakayım? 

Bu kitaba en son dört beş ay önce bölüm atmışım ya ne ara oldu o kadar. Valla hepsi dersler yüzünden benim bir suçum yok >.<   Bu arada medyadaki çizimi nasıl buldunuz? Elini biraz kötü çizmişim gerçi

Bölüm pek içime sinmedi ama umarım beğenirsiniz, iyi okumalar! ♥

|Bölüm 10: Ay ışığı 

Sebastian üzerinde efendisinin uyandırma çayı, özenle demlenmiş Earl Grey'in olduğu servis arabasını sürerek koridorda irerliyordu. Sırtı her zamanki gibi dimdikti ve efendisinin bu günkü karmaşık programını düşünürken yüzünde tek bir mimik bile yoktu.

Meşe çerçeveli kapının önünde durakladı. Kontun uyuyor olduğunu varsayıp girmeden önce kapıyı tıklatma gereği duymamıştı.

Hafif adımlarla kontun yatağına yaklaştığında bakışlarının iki kişilik tahtta birbirlerine sıkıca sarılmış uyuyan iki bedeni bulmasıyla kıpkırmızı parlamaya başlamış gözleri irileşmişti.

Efendisi, onun efendisi, niçin insanlıktan bu kadar iğrenirken, ona her şeyiyle tamamen yabancı olan bir insanı kollarında bu kadar nazik ve sevecen bir şekilde tutuyordu?

Gözleri tekrardan kontun çocuğun platin sarısı saçlarını okşayan parmaklarına kayarken ani ve neye yönelik olduğunu bilmediği bir öfke , sadece ve sadece defalarca efendisinin yanında hissetdiği türden bir öfke, bir anlığına şeytanı ele geçirdi. 

Ama her zamanki gibi kendisini toplaması uzun sürmemişti, ve yumuşak bir şekilde efendisini çağırmak için üstüne eğilirken yüzünde her zamanki soğukkanlı ifadesi yer edinmişti.

"Bocchan, uyanın hadi"

Efendisi ikinci defa çağırmasına gerek kalmaksızın gözlerini ağır ağır araladı. Gözleri şeytanı bularken neredeyse huşu içerisinde bakıyordu. 

"Sebas-tian..." dedi sakin bir fısıltıyla. Alois'i bırakıp usulca yatakta oturdu. Kâhyasının yüzündeki umursamıyor taklidi yaptığını her haliyle belli eden ifadeyi görür görmez sırıtışını zorlukla bastırdı.
"Seni rahatsız eden bir şey mi var, Sebastian?" diye sordu Ciel, arkasına yaslanıp tuhaf bir şekilde parlayan gözlerini kâhyasının yüzüne dikerken; beklenti dolu bir ifade takınmıştı. 

"Elbette hayır, lordum," dedi Sebatian sıktığı dişlerinin arasından ve hemen ardından gülümsedi, "Sizin için Earl Gray çayı yaptım."

Kont çayına uzanırken yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı.

***

Alois onu bütün gece yatıştırıcasına tutmuş sıcacık kollar ondan ayrıldıktan yaklaşık bir saat sonra gözlerini kırpıştırarak açtı. Uyanmasına neden olan şey odaya sessizce haraket etmeye özen göstermeden giren birisinin adım sesleri ve bir servis arabasının çıkardığı hafif tıkırtıydı.

Gözlerini açar açmaz camın arkasından bakan bir çift altın rengi gözle karşılaşıp kaşlarını çatmıştı. Dün gece olanlar aklına ışık hızıyla akın ederken Claude'u kendisinden her sabah aldığı gülümsemeden mahrum bırakmaya karar verdi ve surat asarak yatakta oturdu. Efendisinden her sabah günaydın sözcüğünü duymaya alışmış olan Claude ise bu muamele karşısında şaşırmışa benzemiyordu.

"Bu sabah sizin için Lord Ciel in favorisi olan Earl Grey çayından yapmam emredildi, kahvaltı için Lord Ciel sizi büyük salonda bekliyor."

Alois bunu duyar duymaz gülümsememek için kendini zor tutdu. Demek Ciel onu gerçekten önemsemeye başlamıştı. Önce onu yatıştırmak için bütün gece uyanık kalıp saçlarını okşaması ve şimdi de ona çay özel olarak çay yaptırması...Biri onu önemsemeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki, Ciel'in davranışlarındaki bu ani değişimi sorgulamayı boşverip içini sıcacık yapan hissin tadını çıkarmaya başladı. Çayından bir yudum aldığındaysa aromasının güzelliğiyle dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. Bu çayı Claude yapmamıştı besbelli ama bu onu bir şekilde üzmüyordu.

Akuma no Yoru (SebastianxCiel)Where stories live. Discover now