"Davetiye mi bekliyorsun tatlım? Çıkabilirsin!.."derken sinirden köpürmek üzereydi.
Bir eli halen genç adamın dudaklarındayken, diğer eliyle kapıyı işaret etti. Hemşire ayaklarını yere vura vura odayı terk ederken Asya, söylenerek elini genç adamın dudaklarından çekti. Aslında genç adam halinden memnun bir şekilde sırıtıyordu. Aklından geçen şey, dudaklarını genç kızın dudaklarıyla buluşturmaktı ama kısmet eline imiş (!) Genç kız elini indirdiğinde Melih söyleyeceği küfrü düzeltme çabasına girdi. Karşısında çatık kaşları ile ona bakan asi ceylanı daha fazla kızdırmayı göze alamamıştı.

" 'Seveyim!'diyecektim. Niye kapattın ki ağzımı?"derken halen aynı ifadeyle bakan kızı o an sarılıp içine sokmak geldi. Ama yerse tabi(!)

"Bilirim ben sizin o 'seveyim!' demelerinizi! Bir daha herhangi bir kadına o kelimeyi kullanırsan Melih efendi dilinle vedalaş!.."derken son cümlede işaret parmağı genç adamın göğsünü dürtüyordu.

Genç adam şaşkınlıktan havalanan tek kaşı ile sırıtarak bakıyordu genç kıza. Diyecek tek kelime bulamadı o an. Sadece genç kızın göğsünü dürten parmağını tuttu ve gözlerini kızdan ayırmadan dudaklarına götürüp küçük bir öpücük bıraktı. Asya böyle bir tepkiyi beklemediği için çatık kaşları anında gevşemiş, yüzünde şaşkın bir ifade ile baktı gece gözlü adama. Sonra birden elektirik çarpmış gibi elini hızla çekip genç adama başıyla yatağı işaret ederek konuştu. Titreyen sesine birde kıpkırmızı yanan yanakları eşlik etmişti.

"Otur şuraya da pansumanını yapalım."diyebildi sadece.
Genç adam yüzünde aynı sırıtmayla kızın her dediğini yapmaya başladı. Usulca yatağa yaklaşıp aynı yavaşlıkta yatağa otururken yüzünü buruşturdu. Genç kız, adamın acı çektiğini düşünüp hemen koluna girdi. Halbuki genç adam bunu bilerek yapmıştı. Biraz daha yakın olması içindi. Asya, genç adamın canını yakmamak için insan üstü bir çaba sarfederken genç adam o yakınlıkta yaptığı tek şey ciğerlerine bayramı yaşatan o mükemmel karamel kokusunu çekmekle meşguldü. İlaçlarını da içirdikten sonra genç adamın karanlık kuyularına düşmemek için odayı terk etmesi gerekiyordu.

"Sen şimdi dinlen! Bende odama gidip dinlenirim biraz."diyip konuşmasına bile fırsat vermeden odanın dışına attı kendini.

Odadan çıktığı anda tuttuğu nefesi bıraktı. Gözleri kapalı bir şekilde derin bir nefes çekip gözlerini araladı. Karşısında ona otuziki diş sırıtan bir Faruk görmeyi tabi beklemiyordu. Aklına hemşire gelince kaşlarını çatıp adamın karşısına dikildi.

"Ben sana ne dedim Faruk?"dedi dişlerini sıkarak.

"Ne dedin yenge?"

" 'O sarı sürtük Melih'e yaklaşmayacak!' demedim mi?"

"Dedin yenge!"diyip sesli bir şekilde yutkundu.

"Peki, yanında o sürtüğü görürsem sana ne yapacağımı da dedim mi?.." ellerini beline koyupta söylemişti.

"Dedin yenge!.."diyip bu sefer daha sesli bir şekilde yutkundu.

"İyi o zaman! Beni uğraştırma aslanım! Git bir köşeye sık kafana o halde!.."derken gözlerinden resmen kıvılcımlar çıkıyordu.

"Ama yenge -...."derken genç kız tek elini havaya kaldırıp susturdu.

"Ben sana o sürtük Melih'e yaklaşmayacak dedim! Adamı sana emanet ettim ama arkamı bile dönmeden bir bakıyorum ki sürtük abinin dibinde! Faruk benim ayarlarımla oynama! Ya adam gibi uzak tut! Yada al abini eve götür!.."son cümlede resmen kükremiş gibiydi sesi.

"Daha iki gün burdasınız yenge. Ama ben baş hekimle konuşup o kızı başka bir bölüme göndermiştim. Belli ki laftan anlamıyor! Sen merak etme yenge bir daha değil yaklaşmak, bu kata bile giremez!.."dedi tüm ciddiyetiyle.

TUTSAK KALPLERМесто, где живут истории. Откройте их для себя