"İstersem durabilirim tabi Ahu... Ben istersem durabilirim." Sakin sesiyle ağzından dökülen sözcükleri anlam vermeye çalışıyordum.

"Bu hayatı sen seçtin Ahu... Sen benim kurallarıma göre yaşamayı seçtin... Ama yine sen kural ihlali yapıyorsun." Diyerek kükredi. "Ben seçmedim... Sen beni bu lanet olası hayatı seçmeye mecbur bıraktın." diyerek bende ona doğru kükredim.

"Kıs o sesinin ayarını!" dişlerinin arasından tıslar gibi konuştu.

"Kısmıyorum... Kısmayacağım." Diyerek bir kez daha bağırdım. Kaşlarını havaya kaldırdı sağ dudağını yukarıya kıvırarak, her zamanki tehlikeli gülüşünü yüzüne yerleştirdi. "Peki." Dedi başını aşağıya yukarıya salladı.

"Bu oyunu şimdi burada bitirebilirim Ahu... Görüntüleri bir karakola götürüp veririm, anneni tedavi gördüğü hastaneden alırım ve seninle birlikte annenin bu hasta haliyle cinayetten dolayı ceza evinde çürümesini büyük bir zevkle izleyebilirim." Dedi ruhsuz sesiyle, gözlerimden akan yaşlarla Melih'e baktım. Ama o bana değil yola bakıyordu. Öfkesi gözünü kör etmişti yine. "Melih, hayır." Dedim başımı iki yana deli gibi sallıyordum.

"Ya da bu arabada ikimizi de öldürerek her şeye bir son verebilirim... Ne dersin Ahu? Bunu yapabilirim. Sende sonsuza dek kurtulursun bu lanet diye bahsettiğin hayattan!" gaza yüklendi. Şimdi araba çok fazla hızlıydı. İki elimle arabanın penceresinin üstünde bulunan tutacaktan tuttum.

"Melih, dur." durmadı.

"Sana diyorum dur. Kaza yapacağız." beni duymadı.

Karşımızda birkaç metre uzağımızda bize doğru gelen arabanın üzerine doğru son suratla arabayı sürüyordu. "Melih dur diyorum dur." Dedim bir kez daha kesik kesik nefes alıp veriyordum. Melih bütün algılarını kapatmış arabayı sürüyordu. Bizi ölüme götürdüğünü bile bile bunu yapıyordu. Arabaya çarpmak üzereydik gözlerimi kapatarak ellerimi yüzüme kapattım var gücümle "Korkuyorum dur! Dur artık dur!" diyerek hıçkırıklar içinde bağırdım.

Araba ani bir sarsıntıyla durdu. Ellerimi yüzümden çekmedim, hıçkırıklar içinde bağırarak ağlıyordum. Ölmemiştik ama ölümün korkusunu hissettirmişti bana. Ellerimi koca elleriyle tutup yüzümden çekti. Hala gözlerim kapalıydı ve ben hala ağlıyordum.

"Aç gözlerini Ahu." Diyerek kollarımdan sarstı beni. Gözlerimi açmadım, gözlerimi açıp ta onun zafer kazanmış gibi parlayan ela gözlerini görmek istemedim. Gözlerimle beni tükettiğini görmek istemedim. Ama Melih durmadı tekrar beni kollarımdan sarsarak "Lafımı ikiletme... Aç şu gözlerini!" öfke yüklü sesine daha fazla maruz kalmak istemediğimden, yaşlı kahve gözlerimi araladım. Görüş alanıma giren koyu ela gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir duygu vardı. Adını koyamadığım bir duygu. Kollarımda duran iri ellerini kollarımdan çekti. İki elleriyle yüzümden tutarak gözlerini gözlerime dikti.

"Şimdi hiç bunları yaşamamışız gibi... Sen hiç kaçmamışsın gibi... Biz çok mutlu bir çiftmişiz gibi... Nişanımızın olacağı mekâna gideceğiz ve nişanlanacağız. Anladın mı beni Ahu?" dedi soğuk ve sert sesiyle. Sadece başımı evet der gibi salladım. Yüzümde olan sağ elini çeneme indirerek çenemden tuttu "Anladın mı beni Ahu?" diye tekrar sordu. Çenemdeki elini elimle iterek çenemi serbest bırakmasını sağladım "Anladım " dedim ruhsuz bir ses tonuyla. "Güzel" diyerek arabayı tekrar çalıştırdı ve normal bir hızla yolda ilerledi.

BUZ YANIĞIWhere stories live. Discover now