TASAVVUFTA İNSAN VE İNSÂN-I KÂMİL

Start from the beginning
                                    

Kur’an’da bir de insana yüklenen emânetten bahsedilir ki[13] bu emânet genelde “akıl” olarak yorumlanmıştır. Bu emânetin verilmesiyle Allah, insanı teklifleriyle sorumlu tutmuş ve sınamıştır.

İnsan Mevlânâ’nın dediği gibi melek ve hayvan arası bir varlıktır. Melekteki akıl, hayvandaki nefs ve şehvet, insanda aynı anda vardır. Bu yüzden insan hem hayra, hem de şerre yatkın bir varlıktır. Ya da bir başka ifâdeyle insandaki ruh ve akıl melekle, nefs şeytanla, cesed de hayvanla ortak vasıflardır.

A. İNSANIN MÂNEVÎ YAPISI

Filozoflar ve sûfîler, insanın mânevî yapısında “kalb, nefs, ruh ve akıl” olmak üzere dört önemli özellik üzerinde durur.

1- Kalb: İç ve öz demektir. Aynı zamanda bir şeyin altını üstüne getirmek anlamına gelir. Kavram olarak iki mânâda kullanılır. Birincisi, sol memenin altında çam kozalağına benzeyen et parçası (kalb-i sanevberî). Bu et parçası rûhun mâdeni ve kaynağı olarak kabul edilir. İkincisi, rabbâni ve rûhânî bir latîfedir. Cismânî olan kalb-i sanevberî ile ilgisi vardır. İbn Arabî’nin ifâdesiyle “nefs-i nâtıka ile ruh arasında yer alan nûrânî bir cevherdir. İçi ruh, bineği de nefs-i hayvanîdir.[14] Kur’an’daki: “Gerçek şudur ki, kör olan gözler değil, göğüslerdeki kalplerdir.”[15] “Onların kalplerinde hastalık var.”[16] âyetlerinde geçen kalb tabiri de bunu ifâde etmektedir.

2- Nefs: Bir şeyin varlığı, özbenliği ve kendisi demektir. Beden kalıbına tevdî edilen ve kötü huyların mahalli sayılan latîfedir. Sûfîlere göre nefs kula aid vasıflardan illetli olanları, insanın kötü huy ve fiilleridir. İnsanın illetli fiilleri de iki türlüdür: İrâdesiyle kazandığı günah, isyan gibi yasaklar ile nefsin aşağı ve bayağı huyları, kibir, öfke, kin, hased gibi vasıflarıdır. Nefsin hükümlerinden en çetini nefsin bu gibi şeylerin güzel olduğu vehmine kapılmasıdır. Yaptığı çirkin fiilleri beğenmesi, kendisinin bir değerinin olduğunu sanmasıdır. Tasavvufta bu durum gizli şirk sayılmıştır. Nefsânî arzuları terbiye, terkle mümkün olabilir. Nitekim Cenâb-ı Allah buyurur: “Kim Rabbının makamında durmaktan korkar ve nefsini hevâdan men ederse, muhakkak cennet, onun varacağı yerdir.”[17]

“En büyük düşmanın, iki yanın arasındaki nefsindir.”[18]; “Küçük cihaddan büyük cihada, nefs ile mücahedeye döndük.”[19] Hadîsleri ile, “Nefs kötülüğü çokça emredicidir.”[20] âyeti, nefsin kötü sıfatların merkezi oluşuna delildir.

3- Ruh: Can ve hayat demektir. Beden kalıbına tevdî edilmiş rabbâni, ilâhî bir latîfedir. O bedende bulunduğu sürece Allah Teâlâ, rûhun mahalli olan tene can ve hayat vermektedir. İnsan ruh ile değil, hayat ile diri ve canlıdır. Uyku halinde ruh yükselir, bedenden ayrılır, sonra tekrar döner. Rûhun ilâhî menşeli olduğunu gösteren âyet ise yukarda geçen: “Âdem’in yaratılışını tamamladığım zaman ona ruhumdan üfürdüm.”[21] âyetidir

Ruh, bedene hayat veren hoş bir rüzgâr; nefs ise hareket, sükûn ve arzuların kaynağı sıcak bir nefestir.

Ruhun “mahlûk” olup olmadığı ihtilaflı bir konu olmakla birlikte sûfîler “Ruh Rabbımın emrindendir. Onun hakkında size çok az bir bilgi verilmiştir.”[22] âyetini delil sayarak genellikle mahlûk olduğunu kabul ederler.

Tabibler, rûhu, mizaç olarak tavsif ederler. Bitkilere hayat veren cana nebatî nefs veya ruh, hayvanlara hayat veren cana hayvanî nefs veya ruh, insanlara hayat veren cana insânî nefs veya ruh, nefs-i nâtıka, rûh-i izâfî veya rûh-i menfûh derler.

Bitkilerde sadece nebatî ruh, hayvanlarda hem nebâtî, hem de hayvânî ruh, insanda ise nebatî, hayvanî ve insanî ruh birlikte bulunur. Büyüme, gelişme ve üreme gibi durumlar, nebâtî ruh veya nebâtî nefs sayesinde, his ve irade ile ilgili hareketler, hayvanî ruh ve hayvanî nefs sayesinde, düşünme, muhâkeme gibi davranışlar, insanî ruh veya insanî nefs sayesinde gerçekleşir. Nebatî ve hayvanî ruh ölür, insanî ruh ölmez, yaşar.

TASAVVUF VE TARİKAT NEDİR?Where stories live. Discover now