Bir rehber ihtiyacı ve kâmil mürşid kimdir?

88 81 5
                                    

Allahu telâla ilk insan ve ilk peygamber olan Adem a.s'dan bu yana, insanlara uyarıcılar göndermiş, onlara hem kendisini tanıtmış ve hem de tevhid dinini öğretmiştir.
Görüldüğü gibi insanlar rehbersiz örneksiz doğru yolu bulamamaktadır.
Akılla ne kadar doğruyu bulmaya gayret etse bile, Allah'ın c.c neyden razı olacağını ve neye rıza göstermeyeceğini bilemez.
Öyle olsaydı hiç peygamber gelmezdi.
Halbuki Allah c.c 124 bin peygamber göndermiştir insanlığa.
Peygamberler de rehbersiz değildi.
Allahu telâla dileseydi onlarla doğrudan doğruya irtibat kurardı ama Cebrail a.s vasıtasıyla onlarla irtibat kurdu.
Kullar içinde en yüksek dereceli olanlar hiç şüphesiz peygamberlerdir.
Onlar yaşadıkları sürece insanlığı doğru yola sevkettiler.
Son peygamber olan hazreti Muhammed Mustafa s.a.v'den sonra ise bu görevi raşid halifeler dediğimiz, hz. Ebubekir, hz. Ömer, hz. Osman ve hz. Ali r.a yerine getirmiştir.
O dönemlerde devamlı İslam halifeleri ümmeti bu doğru yola sevketme işini yapıyorlardı.
Onlardan sonra gitgide İslamdan kopmalar başladı.
İşte tam da o dönemde Tasavvuf ve Tarikatler ortaya çıktı.
Ondan önce bu isimle anılan bir şey yoktu.
Çünkü bizzat Efendimiz s.a.v İslamı yaşıyor ve yaşatıyordu.
Dolayısıyla Tarikat ve Tasavvufa ihtiyaç yoktu.
İşte bu ihtiyaçtan dolayı tarikat ve tasavvuf kavramı oluştu.
Şeyhler silsilesi ile günümüze kadar gelmiştir tasavvuf ve tarikat.
Geçmişi ise asr-ı saadete dayanıyor.
Aslı esası kuran ve sünnete göre belirlemiştir.

Hadis-i şerifte söyle buyuruldu:
“Ümmetim yetmiş iki fırkaya ayrılır, onlardan sadece biri kurtuluş ehlidir.”
Görüldüğü gibi hakikati bulmak çok zordur.
Bu kurtuluş ehli ise, "ehl-i sünnet vel cemaattir"
Hakikî bir tarikat ve tasavvuf yolu, bize ehli sünnet bir hayat yaşamak için gereklidir.

Günümüzde tarikat ve tasavvufu inkar edenlerde çok fazladır.
Bize kuran ve sünnet yeter ne gerek var şeyhe mürşide diyerek, tarikat ve tasavvufu gereksiz görmektedirler.
Elbette kuran ve sünnet önümüzdedir.
Ama esas olan kuran ve sünnetin mesajını doğru anlamak ve doğru yaşamaktır.
Yukarda söylediğim hadiste olduğu gibi ümmet sapık yollarla dolmuş ortalık sapık mezheplerle anlayışlarla kaynıyor.
Burada doğruyu bulabilmek çok büyük ilim gerektiriyor.
Çoğumuzda bu ilim malesef yok.
İşte bu yüzden "bir rehbere ihtiyaç vardır."

Şimdi anlaşılması için bazı örnekler verelim.
Okula gitmeden okuma yazma öğrenirim diyen biri ne kadar haklı olabilir.
Benim öğretmene ihtiyacım yok kitaplar ortada onlara bakar kendi eğitimi mi kendim yaparım diyen biri ne kadar haklı olabilir.
Bir meslek öğrenmek isteyen benim ustaya ihtiyacım yok dese ne kadar öğrenebilir ustasız olarak.
Ben doktor olacağım diyen biri, ilk önce okumalı orta öğrenimini tamamlamalı ve sonra da tıp fakültesi okumalıdır ki hakiki bir doktor olsun.
Şimdi bunun yerine hayır ben kendi kendime kitaplardan okur bu ilmî öğrenirim derse iddiasında ne kadar haklıdır.

Görüldüğü gibi her şeyi öğrenmek için bir yol gösterici şart.
Peki ebedi hayatımızı ilgilendiren en önemli konuda, İslam konusunda nasıl olurda bir yol göstericiye, öğretmene, rehbere, şeyhe, kamil mürşide ihtiyaç olmaz?
Bu akıl karı olabilir mi?
Elbette ki mantıksız.
İşte bir şeyhe bu yüzden ihtiyaç vardır.
Tabi şunun altını çizelim ki bu konu çok ince. Doğru bir tarikat ve tasavvuf yolu lazım ilk önce.

Peki kamil mürşid kimdir?

Resûlullah efendimizin izinde giderek kemâle gelen ve bundan sonra insanları irşâd eden (doğru yolu gösteren) İslâm âlimi. İnsanlara doğru yolu gösteren rehber, kılavuz. Allahü teâlâyı seven ve insanları O’nun sevgisine kavuşturan sâlih, iyi bir kul. Mürşid, lügatte “İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran, olgun, üstün bir kimse” mânâlarına gelir. Allahü teâlânın tam, olgun ve insanlara her bakımdan faydalı olan tasavvufta yetişmiş ve yetiştirebilen evliyâ kullarına “Mürşid-i kâmil” denir.

Mürşid-i kâmil kendinden önceki bir mürşid-i kâmilden feyiz alarak, onun gibi feyiz verebilecek bir kuvvete kavuşan İslâm âlimi demektir. Mürşidlerin birbirinden feyiz almaları, bir zincirin halkaları gibi eklenerek Resûlullah efendimizden zamanımıza kadar gelmiştir. Yâni bir mürşid-i kâmil, Peygamber efendimizden başlıyarak mürşidleri vâsıtasıyle kendi kalbine kadar akmakta olan feyizleri, halleri, bereketleri başkalarının kalplerine akıtmaktadır. Mürşid-i kâmil, Ehl-i sünnet îtikâdını, fıkıh ve tasavvuf ilmini iyi bilen ve bunlara tam uyan, Allahü teâlâyı mümkün olduğu kadar tanıyan hâlis Müslümandır. Her işinde ve her sözünde Peygamber efendimize tam uyar. Mürşidin alâmetlerinden birincisi, Ehl-i sünnet îtikâdında olması ve İslâmiyetin emir ve yasaklarına tam uymasıdır. Sözleri, hareketleri İslâmiyete uygun olmayan ve haramlardan, günahlardan sakınmayan, havada uçsa ve başka acâyip haller gösterse bile mürşid olamaz.

Mürşid-i kâmilin ikinci alâmetiyse, hadîs-i şerîfte bildirilmiştir ki, onunla konuşmak ve onu görmek, Allahü teâlâyı hatırlamaya sebep olur. Allah’tan başka her şey kalbe soğuk gelir.

Mürşidlerin bâzısı talebelerini (sevenlerini) tasavvuf yolunun yüksek derecelerine kavuşturur. Bunlara “Kâmil ve mükemmil mürşid” denir. Hem kendi olgundur, hem de başkalarını olgunlaştırır. Bunlar kalp meselelerinde tam ehliyet sâhibi olup talebelerini buna göre yetiştirirler.

Mürşid; rehber, kılavuz ve yol gösteren demektir. Mürşid-i kâmil sıratı müstakimi gösteren, dalâletten hidayete sevkeden kişidir. Tarikatta seyru sülûkunu tamamlayıp irşada ehliyetli insanlar için kullanılır.

İnsanı kâmil: akıl ve nefs bakımından külli ve cüzi bütün mertebeleri aşan, ilahi isim ve sıfatları kendinde toplayan ve bu isim ve sıfatların tecellilerine mazhar olan kimsedir. Gerekli olan bütün makam ve mevkileri geçtikten sonra insanları terbiye ve irşad etmek için yüce Allah’ın yeryüzünde halife olarak görevlendirdiği kimsedir.

Onların özelliklerinden bahsedilirken

Alim olmaları gerekir, şeriat ve tarikat bilgilerinde derin bir bilgiye sahip olmalıdır.
Şeriatın hükümlerini farz, vacip, sünnet, müstehap, helal ve haramı bilmeli ve müritlerine öğretmelidir. Tarikatın usul ve şartlarını, kalbin durumlarını varılacak makamların hususiyetlerini ve ruhun inceliklerini bilmeli ve müritlerine öğretmelidir.

Nefsin hallerini bilip, müritlerini ona karşı öğütlemeli ve ikaz etmelidir. Bütün Müslümanlar ve müritlerine karşı şefkatli olması ve onlara nasihat etmesi gerekir. Hakiki bir mürşid hem kendi hallerini, hem de müritlerinin hallerini saklar, kimseye ifşa etmez.
Allah için veren Hakk’ın dostları ve hatemü’l enbiya’nın (sav) kamil varisleridir.
Hiç şüphesiz mürşidi kamillerin en önemli özelliği, bağlılarını resulullah efendimizin yoluna uymaya sevketmektir.
Yani bir insan ben irşada ehliyetliyim diyorsa, onda görülecek en önemli özellik asr-ı saadet yaşantısıyla arasındaki rabıta birebir örtüşüyor mu?
Kendisi sünneti seniyyeye mutabık yaşıyormu?
Saliklerinin yaşantısı ashabı kiramın yaşantısına uyuyor mu?
Bunlar bir zatta cem olmuşsa o insanın  irşada ehliyeti vardır, denilebilir. Aksi halde bir takım insanların ellerine aldıkları icazetler, insanlara gösterdikleri kerametler bir şey ifade etmez.

Çünkü bir şeyin bir insanda var olduğu iddia ediliyorsa isbatı gerekir. “İrşada ehliyetliyim” diyorsa, elinde bir mürşidi kamilden icazeti varsa önce kur’an ve sünnete bağlı mı? Bid’atler hakkında ne düşünüyor? Kadınlardan müridesi varsa onlarla ilişkisi şer’i şerifin istediği gibi mi?  Yoksa bu gün uydurulan baba-kız veya bacı-kardeş hikayelerimi revaçta? Bunlara bakılması gerekir.

Bizim anlayışımız şu şekildedir ki; yukarda belirtildiği gibi bir alimin veya şeyhin irşada ehliyetli olmasının şartı öncelikle varisi olduğu efendimiz’in (sav) miras bıraktığı Kur’an-ı kerim ve sünnet, ya da başka rivayetlerde bildirilen ehl-i beytin yaşantısıysa o kamil zatın herhangi bir icazete veya keramete ihtiyacı yoktur. Onu Allah (cc), resulü (sav) ve saadat-ı kiram tasdik etmiştir. Çünkü onun yaşantısı “usve-i hasene” olmuştur. Hem kendi en güzel şekilde Hakk’ın dinini yaşamıştır, hem de insanları böyle yaşamaya teşvik ediyordur.

İşte böyle bir rehbere her müslümanın ihtiyacı vardır.
İslâm yolunda yüksek derecelere ermek isteyenler mutlaka böyle bir mürşide intisab etmelidir.
Bir tasavvuf okuluna kaydolmalıdır.
Kâmil bir mürşide talebe olanlar inşallah talep ettiklerine ererler.

TASAVVUF VE TARİKAT NEDİR?Where stories live. Discover now