Peygamberimiz zamanında rabıta var mıydı?

32 58 5
                                    

Rabıta hakkında bilgisi olmayanlar, rabıtanın dinde yeri olmadığını, sahabe zamanında da böyle bir şeyin mevcut olmadığını söylüyorlar. Bu yazımızda onlara cevap vereceğiz…

   Öncelikle şunu söyleyelim ki Rabıta bir ibadet değildir. Rabıta tasavvuf yolunun bir eğitim metodudur ancak kaynağını dinden almıştır. Bid’at değildir.

   Kalp deyince anlamamız gereken şey vücuttaki et parçası değildir. Ruhumuzdaki latifedir. Ruhumuzda 5 alemi emirden, 5 de alemi halktan olmak üzere 10 latife vardır. Bunlardan birisi de kalptir. Daha çok gönül alemi olarak biliriz. Yaşadığınız heyecanların, sevgilerin, muhabbetlerin veya tuttuğunuz kin ve hasedin yeri ruhtaki kalp latifesidir. Daralan, genişleyen, huzur bulan veya huzursuzlanan yer yine ruhumzdaki kalp latifesidir. Rabıta, ruhumuzdaki kalp latifesi ile alakalıdır..

   Rabıta manevi bir bağ kurmak, ruhsal etkileşim yapmak ve düşündüğü kişi ile etkileşime geçmektir. Bir nevi telepati kurmaktır. Bu gün telepati denilen etkileşimi yani 5 duyu organını kullanmadan iletişime geçmenin mümkün olduğunu bütün dünya kabul etmektedir. Ki bunu bazen kişisel olarak siz de yaşarsınız. Başkasını düşündüğünüz bir vakitte o da sizi düşünüyordur ve bunu birbirinize açtığınızda aynı cevabı alırsınız. Hatta bu konuda çok kullandığımız bir sözümüz vardır: “Kalp kalbe karşıdır.”

   Ama bizim amacımız bunun bilimsel açıklamasını değil, Müslümanların merak ettiği yönünü izah edeceğiz.

   Bunu iddia edenlerin, Peygamber Efendimiz ve ashabı arasındaki muhabbet ve aşkı bilmiyor olsalar gerek…

   Size bu konuda birkaç örnek vereceğiz ve siz rabıtanın Peygamberimiz zamanında olup olmadığını anlayacaksınız..

   Peygamberimize en candan rabıta yapanların başında hazreti Ebubekir Radıyallahu anh gelmekteydi.
   Şöyle ki: O, ruhaniyet hasebiyle Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den hiç ayrılmadığından, hatta kaza-i hacet için bile Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den hali (boş) bir yer bulamadığından dolayı Peygamberimiz’den çok utanırdı.
Bu durumu Efendimiz’e şikayet ettiğinde, Peygamber efendimiz O’na ruhsat vermişti. (Abedst bozarken dahi gayri ihtiyari bir şekilde Resulüllah’ı hatırlamasında bir sakınca olmadığını beyan etmiştir) (Risale-i Halidyye Tercümesi, Mütercim, Şerif Ahmed İbn-i Ali, sh: 11-12, Esad Sahıbzade, Nurul Hidayeti ve’l irfan, sh: 30; Yusuf Şevki, Hediyetü’zakirin, sh 23)

   Resulüllah efendimizin azatlısı Sevban (Radıyallahu anh) Resulüllah’a karşı çok muhabbetli olup, O’nsuz hiç durmazdı. Bir gün rengi değişmiş ve yüzünde üzüntü eseri olduğu halde Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in huzuruna geldiğinde, Resulüllah (Sallallah Aleyhi ve Sellem) ona:
   “Senin rengini ne değiştirdi” diye sordu. O da:
   “Ya Resulallah! Bende hiçbir hastalık ve ağrı yok. Ancak seni görmediğim zaman, tekrar sana kavuşuncaya kadar çok sıkıntı çekiyorum. Sonra ahireti düşündüğümde seni hiç göremeyeceğimden korkuyorum. Çünkü sen Peygamberlerin makamına yükseleceksin, ben ise cennete girsem de, senin makamından daha aşağı bir mertebede olacağım. Cennete giremezsem, o vakit seni ebediyen göremeyeceğim” diye cevap verince:
“Her kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, işte onlar, Allah’u Teâlâ’nın kendilerine in’am ettiği peygamberler, sıddiklar, şehitler ve Salihlerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisa suresi 69) ayet-i celilesi nazil oldu. (Begavi, Me’alimü’t-Tenzil: 1/450; Ebu ishak es-Sa’lebi, El-Keşfü ve’l beyan, 3/341; Kurtubi, el-Cami’u li ahkami’l Kur’an; 57175, Vahidi, esbabü’n-nüzul, No:334, sh: 168; Ebu Hayyan, el-bahru’l Muhit, 37286)

   İşte sahabe-i Kiramın sevgisi ve rabıtası. Peygamberimizi göremedikleri zaman onu düşünmekten ve O’ndan ayrı düşmekten renkleri solan sahabe efendilerimiz. Buradaki ince ayrıntı, sahabenin Peygamber Efendimizi düşünüyor olmasıdır…

TASAVVUF VE TARİKAT NEDİR?Where stories live. Discover now