"Ama Nihal." dedi önündeki hedefi kısacık bir sessizlikten sonra. "Zaten çok iyi değilsin. Bu halinle tek başına hem Buse'yle hem evle nasıl ilgileneceksin? Usta en fazla bir günlük daha işim var dedi ama sıkı bir temizlik de şart oldu. Hadi evi geçtim, ben bir şekilde hallederim ama Buse... En hareketli çağında. Üstelik kardeş geleceğini anlayınca daha da azıttı biliyorsun."

'Demek evli, bir çocuğu var, diğeri de yolda öyle mi?' dedi içinden Semih. Hal böyleyken sırf bir miktar para için öylesine tehlikeli bir işe nasıl kalkıştığını anlayamamıştı doğrusu. Kendisiyle birlikte ailesini de riske atan insanlardan hiç hazzetmezdi.

Bu sırada "Bir sonraki muayenen sadece beş gün sonra." diyordu Ahmet. "Ben de bu arada evi biraz temizlerim. Yarın sabah için de izin aldım. Sen de kontrole kadar annende olursan... Tamam, sürekli şikayet ediyor ama bunu biraz da ben de gelir kalırım diye yapıyordur... Öyle, öyle...Ne?" Bir süre durup dikkatle dinledi adam. Arkasından yeniden hareketlendi. "Hayır canım. Kerime'nin ne dediği umurumda değil. Zeynep Kamil bu konuda en iyisidir. Kime sorduysam orasını tavsiye etti. O yüzden..."

Dur kalk dansına yüzünde belirmeye başlayan hafif bir sırıtışla eşlik etmekte olan Semih kardeş bekleyen Buse'nin ne tür şaklabanlıklar yaptığını merak ediyordu o sırada. Küçüklerle arası iyi olan yetişkinlerdendi o. Ayrıca kafasını kurcalayan bir takım ayrıntıların cevabını da sormadan alabildiği için rahatlamıştı. Ancak konuşmanın devamında aklındaki tüm düşünceler yerle bir oldu birden. Onların yerini şu anda kulaklarıyla duyduğu isimlerin yazılı olduğu yıpranmış bir defter sayfasının görüntüsü almıştı. Alt alta Nihal, Zeynep, Kamil... Ya o aradaki tuhaf 1ç... Bir çocuk? Ahmet Çiçek eşiyle konuşurken ne demişti? 'Ama Nihal...'

Çöpe atılmaktan son anda kurtardığı eski adres defterinden fırlayan isimler, şimdi duyduklarıyla birleşince birden yer değiştirip yepyeni anlamlar kazanmaya başladı. Aklı son hızla çalışan Semih olduğu yerde kalakalmıştı. Telefonunda olması gereken bakışları uzaklaşmaya devam eden Ahmet'in sırtındaydı. Adamın bu lanet işe bir şekilde bulaştığına hala çok emindi. Sonuçta ortada bir pembe ejderha gerçeği vardı. Ama belki de düşündüğü kadar gönüllü değildi. Hatta belki de ortada çok ciddi bir tehdit söz konusuydu.

Bir iki saniye olduğu yerde kararsızca kıpırdandıktan sonra patronunu aramaya karar verdi. Fikrine ihtiyacı vardı. Telefonu kaldırıp arama tuşuna uzandı hemen. Ancak tam bu sırada hayatının sonuna kadar aynı yönde yürümeye azimliymiş gibi görünen Ahmet yeni bir "Ama Nihal..." feryadıyla geriye dönüverdi. Bundan bir saniye sonra ise iki erkek ellerinde telefonlarla karşılıklı bakışıyordu.

Belki de mesleğinin verdiği tecrübeyle olsa gerek "Birazdan arayacağım Nihal." dedi adam ve görüşmeyi bitirdi. Yerinden bir milim kıpırdamamış, bakışlarını Semih'e dikmişti. Gergin duruşundan tetikte olduğu anlaşılıyordu.

Olan olmuştu. Haliyle çok düşünmedi Semih. Hafifçe iç geçirip iki adım yaklaştı. "Ahmet Bey, ben..."

İsmini duyan adam önce kaçacakmış gibi bir adım geri gitti. Arkasından da bunun bir işe yaramayacağını düşünmüş olmalı ki omuzları çökerek yaklaştı. "Niye geldiniz?" diyen sesinde ölümüne yorgun bir ifade belirmişti. "Her dediğinizi yaptım. Her istediğinizi verdim. Niye şimdi?"

Bu gönüllü bir adamın ses tonu değildi. Bir otel odasını kan gölüne çeviren birinin sesi ise hiç değildi. İçinden 'Tehdit' diye geçiren Semih telaşla atıldı. "Bir dakika... Beni başkasıyla karıştırıyorsunuz sanırım." Özene bezene tasarladığı ilk teorisi hızla çöküyordu ama önemli değildi. Aksine yeni bir hazine bulmuş gibi heyecanlıydı.

Adam hiç duymamış gibi devam etti. "Bakın, biliyorsunuz karım iyi değil. Öyle etrafta görünüp durursanız... Lütfen. Gidin burdan. Ne lazımsa yaparım."

KADER OYUNU- EZELWhere stories live. Discover now