-3-

13.8K 876 110
                                    

-Doğan Bir Pişman


**


"Kıskanıyorum Akif'i. Yıllar evvel benim yapamadığımı bir ay içinde yaptı. Buldumcuk gibi geziyor şimdi. Ne çok istedim onun yerinde olmayı..."

"Ne diyorsun sen be?"

"O kahveyi ben içecektim. Yıllar evvel ben gelecektim buraya seni almaya. Mutlu musun şimdi? Sahiden hiç için yanmıyor mu beni gördüğünde?"

"Kahveyse derdin, içtin az evvel. O köprünün altından çok sular aktı. Edebinle suyunu iç çek git içeri. Yoksa bir daha yüz yüze bakacağız demem bilesin Arif."

"Adımı sesinden işitmeyeli beri yaşamayı bıraktım ben. Ne köprüsü ne suyu... İlk günkü gibi taze benim yaram."

"Karın sarmadı mı yaralarını? Ne de güzel bırakmışsın sen öyle yaşamayı... Evlendin sen Arif. Beklemedin. Bekleyemedin okulumun bitmesini."

"Her gece seni düşlerken evlendiğim karımın koynuna giremedim ben! Ben istemedim evlenmeyi. Evliyken bile seni bekledim! Gelmedin. Hiç gelmedin. Kapında uyudum it gibi! Aşksız bıraktın beni. Evlatsız, sevgisiz, sensiz bıraktın!

Sen bana ne yaptın Müjgan?!"

"Sus! Bitmiş gitmiş her şey! Neyin hesabını soruyorsun bunca zaman sonra? Böyle bir günde? Bak ne sana bir şey olmuş ne bana. Yaşıyoruz bir şekilde. Kurcalayıp durma eski defterleri."

"Öldürmedi be Müjgan. Ama bir gün olsun da güldürmedi... Yaşamak bu değil. Böyle yaş almak iş değil."

**

"Yarın okul başlıyor. Üç dersim var sabahtan."

Akif omzuna yatırdığı nişanlısını geniş kanadıyla daha sıkı sardı.

"Buna mı mahzun oldun yavrum?"

"Bu kadar sık görüşemeyeceğiz."

"Ben bulurum yolunu sana gelmenin. Nisan'dan sonra hep bir aradayız hem. Sen düşündün mü dediğim yerleri?"

Yaz bitmeden nişanlanıvermişlerdi hemencecik. Her şey, yoluna baş koydukları her iş bu kadar kolayca oluyor ve yolunda gidiyorken, çabucak geçen zamanın farkına bile varmıyorlardı. Akif'in içinde yer eden mutluluğunu bir türlü yaşatmayan o his, Altın'ın içinde de durup duruyordu öylece.

Neden bunca korkardı insan mutsuz olmaktan? Neden devamlı başına bir iş gelecek gibi tetikte, dünyası başına yıkılıverecek gibi tedirgin ve korkaktı?

Kısacık mutlulukta içlerine oturan korkuyla mahzunlaştılar ikisi de. Bu korku, elde edip edebilecekleri o kısacık mutluluğa da ket vuruyor, o kısacık anın da ellerinden kayıp gidişine sebep oluyordu.

Evlenecekleri gün dahi belliydi şimdiden. Akif çoktan kalacakları eve bakmaya başlamış, tadilatıyla döşemesiyle düğüne anca yetişeceğini düşünüyordu.

"Hep Nilüfer'den bakmışsın. Hem uzak hem pahalı. Biraz daha annemlere yakın olsak? Hem sen de rahat gidersin dükkana olmaz mı?"

"Olur tabi. Olmaz mı hiç? Ben semt olarak, yapı olarak beğenirsin diye.."

"Düzeni daha güzel evet. Ama buralarla gönül bağım var. Uygun bulursan eski yapı olması önemli değil."

"Olur. Sen nasıl istersen. Nasıl dersen..."

Tebessümle iç çekti. Dizinin üstünde gelişigüzel koyduğu elini alıp kalın parmağındaki yüzüğü görünce hızla atan kalbine inat öpüverdi ıslak dudaklarıyla.

Kiralık DünyaWhere stories live. Discover now