Onuncu Bölüm

905 53 8
                                    


Zavallı Can'ın hastalığının Rakım'a verdiği üzüntü gerçekten büyüktü. O kadar büyüktü ki, Rakım o zamana kadar Can'a yakınlık duymamışsa da bundan sonrası için karışık duygulara kapıldı denebilir. "O zavallı kız ne hallere gelmiş, yüzü ölü gibi. Vallahi sevilmeyecek kız değildi. Farsça şiirler okumak da ona özel bir şeydi. Ah, işte onu bu hallere koyan da Hafız Divanı değil midir? Ben bu kadar etkileyeceğini nasıl bilebilirdim ki? En yanık, içli beyitleri ne kadar dikkatli dinler ve yazardı. Meğer kendisini zehirlemek içinmiş. Vah bîçare Can, vah! Eğer kıza bir şey olursa vallahi yanarım." diye Hendekbaşı'na kadar indi.

Orada kiminle karşılaşsa iyi? Felatun Beyle! Adam bırak şu şımarık, ukalayı be!

Nasıl bırakırız. Hikâyemizin yarısına ortak olan bu kişiyi nasıl bırakırız?

O hoppayı bu hikâyeye hiç katmamalıydı.

Katmamalıydık ama katmış bulunduk. Hem Felatun Beye bu derece kızgınlık neden? Yoksa herifin şu alafrangalığını mı çekemez oldunuz? Eğer Felatun Bey olmamış olsaydı, mayonez meselesi meydana çıkar mıydı? Ya otel (C) öyle zengin bir alafranga Osmanlı'yı görebilir miydi? Kağıthane'de madamın arabası önünde çifte mızıka çalınır mıydı?

Böyle bir serveti batırıncaya kadar harcadıktan sonra neye yarar ki?

Zararı yok! Bundan sonra böyle harcamalarda bulunmayacak. Çünkü bulunamayacak. Korkarız paralar...

Korkacağınıza dinleyiniz:

Felatun: O, birader! Allah versin, Allah versin! Kibarlık başka şey. Eski dostları göremez olursunuz!

Rakım: (Dalgınlığından) Estağfirullah birader! Bugün zihnim pek dağınık da. Hani şu bizim Ziklas'ın kızı yok mu? Büyüğü, hani şu Can!

Felatun: Evet, insanın canına sokacağı gelen Can değil mi? Canına yandığım, validesini karanlıkta yanlışlıkla kucaklamak olmamış olsaydı...

Rakım: Bırak Allah'ını seversen! Kızcağız can derdinde.

Felatun: Ne için?

Rakım: Ne için nereden bileyim. Galiba verem olmuş. Hekimler aşk hastalığı diyorlar.

Felatun: İşte gördün mü? Senin gibi filozofların yapacağı iş bu kadar olur. İffeti koruyalım, edebi aşmayalım diye böyle körpecik kızları verem ederler, bırakırlar. Bana ilgi duymuş olsaydı, bak hiç böyle verem olur muydu? Turp gibi yaşardı, turp.

Rakım: Kardeş bırakalım artık şu acıklı meseleyi. Kızcağız bugün, yarın yolcudur. Sen ne durumdasın bakalım sen? Polini ile rahat edebiliyor musun?

Felatun: Madem sen bana Can'ın sözünü ettirmedin, ben de Polini'den söz etmeyelim derim.

Rakım: Niçin?

Felatun: Artık kendisinden ayrıldım.

Rakım: (Telaşla) Sebep?

Felatun: Bırak şu kaltağı, Allah'ını seversen!

Rakım: Canım, o nazlı Polini şimdi kaltak mı oldu?

Felatun: Hınzır kahpe, beni yolup kül ettikten sonra yüz çeviriverdi.

Rakım: Yolduktan sonra mı?

Felatun: Ah, öyle ya!

Rakım: Pahalıya mâl oldu belli de, birkaç bin lirayı buldu mu?

Felatun: Birkaç bin mi? On altı bin desene!

Rakım: Ne dedin? Zaten senin servetin ne kadardı ki?

Felatun Bey ile Rakım EfendiWhere stories live. Discover now