Mission {3}

428 54 57
                                    



( Yazar Notu; Bu bölüm biraz sıkıcı olabilir. Açıkçası ben olsam atlardım ama siz bilirsiniz, uyarıyorum. Bir dahaki bölüme kadar Harry yok.)

Cara hızlıca odaya girdi ve arkasından kapıyı kilitleyerek kapattı.

"Hailee? Sen ne yaptığını sanıyorsun?"

Dosyaları aceleyle toplamaya devam ettim.

"Kendall, odamı topla dedi. Ben de hazır girmişken birkaç dosyayı fotoğraflayayım dedim. Ama işte."

Derin bir nefes alarak yanıma geldi ve yere çöküp dosyaları toplamama yardım etti.

"Peki ya ben değil de Kendall girseydi odaya? Ya da Harry? Ya da başkası? Nasıl açıklayacaktın kendini?"

Dosyaların hepsini toparladıktan sonra ikimiz de ayağa kalktık ve rafı yerleştirmeye başladık.

"Bilmiyorum. Bir daha böyle bir sakarlık yapmayacağım. Söz."

Cara dosyaları dizdikten sonra bana döndü ve omzuma dokundu.

"Sorun değil, tamam mı? Gergin olma. Rahat davran."

İdareye götürmem gereken dosyaları elime aldım.

"Rahat olamıyorum. Onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum."

Güven verircesine gülümsedi.

"Sen Taylor'ı asla hayal kırıklığına uğratmayacaksın. Bak daha ilk günden kim bilir kaç tane işe yarar bilgi topladın. Swift kurtulacak ve tekrar hayatlarımız normale dönecek. O zamana kadar daha dikkatli ol."

Ben de ona gülümsedim ve ofisin kapısına ilerledim.

"Benden biraz sonra çıkarsın." dedim ve ofisten çıktım.

7 Eylül, 2020

Üzüntü ve stres tüm vücuduma hakimdi. Taylor'ın bana dün resmen emrettiği gibi, onunla her zaman buluştuğumuz kafeye gelmiştim ve onun da gelmesini bekliyordum. Dün olanlar çok garipti. Resmen dergi Taylor'ın elinden gitmişti ama o bana gitmemi, sonra benimle buluşacağını söylemişti.

Bu tuhaftı.

O sırada kafeye giren ve bana doğru yaklaşan sarışın kadını görünce ayağa fırladım. Yanıma geldiğinde sıkıca ve destek verircesine birbirimize sarıldık. Uzun bir sarılmanın ardından karşılıklı oturduk. Ben ikimiz adına da çoktan sipariş verdiğim için masada duran soğuk kahvelerimizi sessizce yudumladık. Henüz ikimiz de ağzımızı açmamıştık. Onun konuşmasını bekliyordum.

"Sana bir açıklama borçlu olduğumu biliyorum."

Açıkçası, evet. Öyleydi. Dün sabahtan beri içten içe kendimi yemiştim.
Kafamı sallayarak onu onayladığımda kahvesinden biraz daha içti ve bardağı masaya bıraktı. Oturuşunu düzelttikten sonra arkasına yaslandı ve rahat etmek için biraz yana dönmesinin ardından sağ bacağını sol bacağının üzerine attı. Gergindi. Yorgun ve üzgün olduğunu da kolayca anlayabiliyordunuz.

"Style Magazine'i biliyorsun. Büyük bir dergi. Dünya çapındalar ama ana merkezleri burası. Biliyorsun, biz o kadar da büyük bir dergi olmamamıza rağmen son birkaç ay içinde bu dergi ile İngiltere'deki satış oranlarında neredeyse kafa kafayaydık."

Buraya kadar her şey normaldi ve evet, tabii ki bunu biliyordum.

"Harry Styles. Kendisi lise arkadaşım olur. Ailelerimiz eskiden çok yakındı ve o dönemler verilen davetlerde hep karşılaşır, bir arada olurduk. Geçen yıllarda Style Magazine'in başına o geçti. Öncesinde babası vardı ve açıkçası, o varken yanlarından geçme şansımız bile yoktu ama Harry dergiyi yokuşa sürüyor. Yine de saygı duyulan birisi-."

Burada lafını oflayarak böldüm.

"Tay, şunu düzgünce anlatır mısın? Kafamı karıştırdın."

"Kısacası, Harry sayesinde Style dergisinin satışları düştü ve o, dergiyi iyileştirmek yerine rakiplerini bitirmek gibi saçma bir taktik üzerinden ilerlemeye çalışıyor. Ne yazık ki, ilk kurbanlarından biri biz olduk, benimle olan bağları sayesinde çok da zor olmadı onun için."

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Ürpermiş gibiydim. Dudağımı dilimle ıslattım ve bakışlarımı sağlam tutmaya çalışarak Taylor'a baktım.

"Peki şimdi ne olacak?"

"İşte işin eğlenceli kısmı bu."

Sanırım bu anı hayatım boyunca hafızamda kazılı kalacaktı. Taylor'ın bakışları, benim tedirgin halim ve Taylor'ın tam da bu saniyeden sonra söyledikleri.

"Style Magazine'de çalışmaya başlıyorsunuz. Harry'nin asistanının, asistanı olarak."

Kaşlarım hızla çatılırken söylediklerine anlam vermeye çalışmak yerine sadece karşı çıkmıştım.

"Saçmalamaya başladın. Öncelikle, ben asla ama asla o dergide çalışmam. Ayrıca asistanlık yapacak seviyeyi çoktan geçtiğimi düşünüyorum. Ben bir yöneticiyim, getir götürcü değil."

"Hailee, anlamıyorsun. Oraya gitmen ve ona yakın olman gerek. Sana iş ayarlamıyorum. Senden yardım istiyorum. Eğer kabul etmezsen seni anlarım. Ama senden başka da güvenecek kimsem yok."

Yutkundum. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Taylor'a yardım etmeyi benden çok kimse isteyemezdi. Aslında bu sadece ona yardım da değildi. Swift dergisi benim için de oldukça önemliydi. Tabii ki kariyerime devam edebilirdim ama oradaki gibi asla olmazdı.

"Anlat. Tamam, bölmeyeceğim."

Yüzünde bir sırıtış oluştu ve heyecanla anlatmaya başladı.

"Seni oraya sokmak benim için çocuk oyuncağı. Yıllardır orada iyi sayılabilecek statüde olan ama aslında bana çalışan bir arkadaşım var. Cara Delevingne. Ama zaten olay sen oraya girdikten sonra başlıyor. Harry'e çok yakın olabileceğin bir pozisyon değil bu. Kendini kanıtlaman gerek. Ama işin zor. Aynı anda iş açısından kendini kanıtlaman, öğrendiğin önemli, can alıcı şeyleri Cara'ya aktarman ve aynı zamanda Harry'e kişisel olarak yakın olman, güvenini kazanman gerekiyor. Kolay olmayacak. Ve eğer yakalanır, ne üzerinde olduğumuz anlaşılırsa hepimiz büyük dava yüklerinin altında kalırız. Öyle ki hapse bile girebiliriz."

Öncelikle, kendime asla güvenmiyordum ve zor olacağını biliyordum. Bu tarz şeyler için biçilmiş kaftan da değildim ama sonucundan da açıkçası büyük bir korkum yoktu. Bunu yapmak istiyordum.

"Peki nasıl? Yani ona nasıl yaklaşacağım?"

Taylor'ın keyiflendiğini açıkça görebiliyordum. Muhtemelen kabul edeceğimi tahmin ediyordu ama bu kadar rahat olacağımı düşünmemişti.

"Harry rahatça yakınlaşabileceğin birisi değil. Özellikle de onun çalışanıysan işin zor. Sana verebilecek pek bir tavsiyem yok. Ama senin bunun altından kalkabileceğini de biliyorum."

End Up Here |H.S.Where stories live. Discover now