Zehirden zehirli

685 40 92
                                    

Liseler arası müzik yarışmasının düzenlendiği kalabalık, boğucu ve gürültülü alana geldiğimizde elimdeki kutu biradan biraz daha içmiştim. Birkaç damla boynumdan firar edip bedenime doğru yol aldığında içimde yanan alazın yakıcı hissinden hissetmemiştim bile. Öyle bir atmosfer açık havadaki bu alana hakimdi ki biri taş atsa ortalık kan gölüne dönecekti. Serin hava dahi bu azgın boğaların hararetini alamamıştı.

Kendi liselerinden olmayan herkese düşman gözüyle bakan, aptal laf sokmalı tezahüratlar yapan bir grup ergenin arasında sıkışıp kalmıştım.

Müzik yapmayı da dinlemeyi de seviyordum lakin Jimin'in zorlamaları olmasa buraya adım dahi atmayacağımı biliyordum. Buradaki hiçkimsenin tek bir nota dahi bilmediğine adımın Jeongguk olduğu kadar emindim. Üstelik bizim lisenin grubu berbattı. Kazanmayacağımız ayan beyan ortada olduğu halde hâlâ ne sikim yemeye buradaydık anlamış değildim. Arkadaşım beni hevesle süslerken sormaya fırsat da bulamamıştım.

Üzerimde sıfır kol bir müzik grubu tişörtü; altımda deri, kaslı bacaklarıma yapışan zincirli bir pantolon, altında siyah postallarım vardı. Kuzgun karası saçlarıma hiç dokunmamış, hafif dalgalı tutamların alnıma dökülmelerine izin vermişti. Makyaj adına yüzümde yalnızca gözlerimin altına çektiği koyu kalem vardı. Açıkçası bunu yaparken gözümü çıkaracağından adım kadar emindim lâkin o beni şaşırtarak gözlerimi acıtmamıştı bile.

Gürültülü kabalığı iterek bizim lisenin olduğu alana yani sahnenin hemen bitimindeki boşluğa zorlukla ulaştığımızda Jimin derin bir nefes almıştı. Heyecanlı gözleri yüzümü mesken edindiğinde "Başlamasına yalnızca bir dakika var." demişti. Gözlerimi devirmiştim. Bunda bu kadar heyecanlanacak hiçbir şey göremiyordum ben.

"Aman ne kadar heyecan verici(!) Kulak kanseri olmama son bir dakika."

Omzuyla koluma bir tane geçirmiş, vücudumun yaylanmasına sebep olmuştu. Yanımdaki emo genç bana sinirle bakarken onda olan irislerimi Jimin'e çevirmiştim. "Ön yargılarını da çirkin kıyafetlerinle birlikte çöpe atabilsem keşke."

"Kıyafetlerim çirkin değil Jimin." Dediğimde bana yapmacık bir gülümseme sunmuş ve başını ileri geri sallamıştı.

"Hım hım." demişti dalgayla. "Eğer yirmi birinci yüzyılda yaşamıyor olsaydık bu söylediğine katılabilirdim."

Oflayıp bu götten bacaklıyla uğraşamayacak kadar enerjimin olmadığına kanaat getirdiğimde sessiz kalmış ve biramdan bir yudum daha almıştım.

Sonrasında sahnede ve beraberinde kalabalığın bize ters en, sağında pinekleyen kalabalıktan bir gürültü kopmuş ve herkes bakışlarını oraya kitlemişti.

Boştaki elimi saçlarım arasından geçirerek enseme indirmiş, oradaki tutamları hafifçe çekiştirmiştim. Beynim yanıyordu, cayır cayır. Düşünemiyordum.

Gözlerimi kapatmış ve vücudumu, kulaklarıma dolan yumuşak rock parçanın ritmine kapatırmıştım. Hayatın omuzlarıma yüklediği sorumluluklardan kaçmıştım o dakikalarda.

Beklediğim kadar kötü çalmıyorlardı. Hatta benden bile daha iyiydiler fakat gölgede kalmışlardı. Solist öylesine yumuşak bir giriş yapmıştı ki tüm vücudum bariton ses tellerinin derin tınısında kaybolmuş ve titremişti.

Anında olduğum yerde durup gözlerimi açtığımda irislerime yansıyan görüntü ile bayılacağım sanmıştım. Parmaklarım sıkıca soğuk kutu biranın etrafına kapanırken dans eden insanların arasında put gibi duran tek kişinin ben olduğuna adım kadar emindim.

Solist öylesine çekiciydi ki. Kendimi kaybetmemek adına üstün bir çaba sarf ediyordum. Kendimi onu izlemekten alıkoyamıyordum.

Düz kırmızı saçları gözlerine değin uzamış, çekik ve büyük gözlerinin birazını kapatmıştı. Gözleri kalem sürdüğü için daha küçük duruyorlardı. Kaşının hemen altında minik bir piercing vardı. Yalnızca kaşında değil dudağında da küçük halkalardan bir tane, kulaklarında bolca bulunuyordu. Minik bir burnu ve vişne çürüğü renginde dolgun dudakları vardı. Şarkının sözlerini her fısıldayışında aralanıyor ve kapanıyorlar, kenarındaki yuvarlak metal oynuyordu. Dikkat dağıtıcı. Düz yüz hatları, çıkık elmacık kemikleri ve esmer tenini yakışıklı olmak için yeterli bulmamış vücudunu desenlerle süslemişti. Giydiği bordo ipek gömleği dirseklerine kadar katlamış, sağ kolunun görünen her tarafına renkli dövmeler işlemiş, diğer koluna da yer yer küçük dövmeler yapmıştı. Baştan beş düğmesi açık kalan gömleği esmer tenini gözler önüne sunmuştu. Bağrı terden sırılsıklamdı ve pürüzsüzdü. Dikkatli baktığınızda iki göğsünün arasındaki ince ve uzun haç dövmesini görebiliyordunuz. Dövme açık düğmelerin bittiği yerde bitmiyor aşağı değin devam ediyordu. Dar kotu dizlerindeki yırtıklara ev sahipliği yapıyordu ve kaslı bacaklarını sıkıca sarıyordu. Gömleği pantolonunun içine sıkıştırmış, ince kemeriyle pantolonunu tutturmuştu. Kemerinin toka kısmındaki zincir belinde bitiyor ve pantolonunun cebine değin uzanıyordu. Ayaklarına siyah cilalı ayakkabılarını giyerek kombinini tamamlamıştı. Bir tanrı gibiydi. Sesi, yüzü, bedeni... Her şeyiyle kusursuzdu.

Rockstar // Taekook Donde viven las historias. Descúbrelo ahora