0.4 "Bar"

1.3K 112 12
                                    

4. BÖLÜM "BAR"

Bade'nin dünyası, başarıyı hazmedemeyen bir grup polisin ince eleyip sık dokuyarak, ceviz kabuğuna sığmayacak sebeplerden ötürü kocasını şüpheli koltuğuna oturtmalarıyla yıkılmıştı. Meslektaşlarının öne sürdüğü gerekçeler belki mantıklıydı, belki lüzumsuz; sonuç olarak Sefa Çakır, cinayet sularında olay meheline çok yakın bir mevkide bulunmak sebebiyle gözaltına alınmıştı.

Bade'nin düşündüğü tek şey, içerideki suçluya dış görünümü izleme fırsatı vermemek için özel yapılmış camın ardında kalan ve geniş kapsamlı bir soruşturmanın göbeğinde şüpheli olarak yer alan kocasının akıbetini düşünmekti. Herkes tarafından beğenilen, hareketlerindeki ölçüyle göz dolduran kocası, şimdi suratına tükürülecek bir adam kadar alçalmıştı ve Bade ne yapacağını bilemiyordu. En kötüsü de evliliklerinin sallantıya girdiği sıkıntılı dönemlerden birinde, bu durumu kaldıramayacak gibi hissetmesiydi. Önündeki yola serilen iki ceset varken hayat arkadaşının da bu çembere katılması onu psikolojik olarak katletmişti. Gözaltı emrini öğreneli daha bir saat olmamışken kendini vasat, çaresiz, çökmüş hissediyordu.

"Görüşmeye ben girmek istiyorum," dedi Bade, az ilerideki destek ekipten gelen görevlilerin dikkati anında ona çevrilmişti çünkü herkesin bildiği, dillere pelesenk olan bir kural vardı.

"Biliyorsun, Bade. Birinci dereceden yakının olan bir şüphelinin soruşturmasında yer alamazsın." diye mırıldandı Suat ama Dedektif'in onu dinlediği yoktu. İçeride oturan ve sefil bir ruh haline bürünen kocasıyla birebir, yüz yüze, acımasızca konuşmak istiyordu. Herkesi o kefeye koyup katil olarak ele alabilirdi ama Sefa'nın ismini içine barındıran şıkların hepsini daha ilk dakikadan silmişken bu olanlar, sönmüş közü alevlendirmekten başka bir şey değildi.

"Umurumda değil. Aç kapıyı." diyerek kapıya uzanıyordu ki, önüne uzatılan iri elin sahibiyle duraksadı. Bakışlarını, önüne engel olan bedene çevirmeden kim olduğunu anlamıştı çünkü bu merkezde pahallı bir markanın takım elbisesini ve pırlanta kol düğmelerini kullanacak tek bir kişi tanıyordu: Atıf Bey.

"Geri dur Çakır." dedi Atıf Bey yumuşakça. "Sefa'yla ben konuşurum."

Bade itiraz etmedi, oysa o kavurucu ve hırpalayıcı bakışlarını kullansa belki bir şans elde edip kocasının sırlarını birinci ağızdan deşifre edebilirdi ama yapmadı. Tükendiğini bile bile cam korumanın karşısına geçerek düşüncelerinin tekrar zihnini bulanıklaştırmasına müsaade etti. Aklı o kadar karışıktı ki, onca yığının içinde konuşmasına yardım edecek kelimeleri kaybetmişti. Her şey somutlaşıp birbiri üstüne devrilerek kat kat olmuştu.

Atıf Bey'in gözaltı odasına girmesiyle Sefa ayağa kalktı ve saygıdaki kusursuzluğunu belirtmek ister gibi başını hafifçe eğdi. Bu karanlık kokan, pisliği solumuş odayı tavandaki lambadan daha çok aydınlatan yüzü uykusuzluğun getirisiyle çökmesine rağmen hala bir dergi kapağı olabilecek kadar yakışıklıydı. Fakat yüzüne yayılan mükemmellik ancak gözlerine dek hüküm sürebilmişti, gözleri ruhuna ayna tutarak bomboş bakıyordu. Bomboş hissettiği için değildi bu, karakterinin iki ucuz iftirayla karalanıp örselenmesini kendine yediremediğindendi.

Bade aralarındaki kalın tabakalı camın tüm duygu kalkanına inat kocasının düştüğü çukuru hissediyordu ama aşkından yüce bir sorumluluğu varsa, o da vazifesiydi. Masaya yatırılan canından bir parça, kanından doğma bir evlat da olsa gözünü kırpmaz; bir insana bahşedilen en büyük armağan olan şerefini çiğnettirmeyerek görevini tamamlardı. Öyle de yapacaktı.

Bade'nin yanında oturan ve teknoloji konusunda yüksek bir çıtaya sahip görevli görüşmeyi ekrana alarak video kaydını başlattı ve gergin dakikalar pusuya yattığı kovuktan kurtularak meydana çıktı.

CESET KOKUSUWhere stories live. Discover now