hiç bilmediğim, çok yabancı gelen şeyler var bana

2.2K 264 164
                                    

arctic monkeys // do I wanna know?

Oh Sehun'un öylece evden gitmesinin ardından beş buçuk saat geçmişti. Bir süre ardından bakakaldım yerde, bir elimde kurumuş krizantemler diğerinde onların fotoğrafıyla. Oh Sehun benim aklımla dalga geçiyordu sanki. Beni sevdiğini biliyordum, beni Jongdae'den daha çok sevdiğini biliyordum fakat bazen davranışları beni düşündürüyordu. Sonuç olarak beni sevdiğini söylemişti öyle değil mi? Kalpten sevmeyen bir insan için 'seni seviyorum' diyebilmek zordur. Park Chanyeol sayesinde öğrenmiştim bunu. İlk başlarda çok zorlardım kendimi, alt tarafı bir cümle söyleyebilirsin diye avutsam da kendimi, seni seviyorumu basit bir cümle olarak algılayamıyordu beynim. Altında yatan anlam çok farklıydı. Hiç utanmadan, zorlanmadan seni seviyorum diyebileceğim tek kişiydi Oh Sehun.

Kendime gelebilmek için uzun bir süre çıkmadım Sehun'un duş jeli ve güzel şampuanı sayesinde köpükleşmiş sudan. Saçlarımı kuruturken buram buram Oh Sehun geliyordu burnuma. Anında mayışıyordum, güvende hissediyordum kendimi. Sonrasında onun dolabını kurcalayıp en ücra köşeye attığı turuncu kazağını çıkartıp üzerime geçirdim. Tamamen Oh Sehun olmuştum artık.

Okula yakın bir kafeteryada oturmuş, Kyungsoo soğuk kahvesinde pipetten baloncuklar yaparken çatılı kaşlarımla onu izliyordum. Do Kyungsoo ile ilk karşılaştığım zaman ikimizinde elinde bira kasası vardı. Kamyonetin arkasından kasaları alıp, konserin başlayacağı meydana götürüyordum. Ellerim acıyordu bir şeyler taşımaktan, göz göze geldik o an. İkimizde burnumuzdan soluyorduk boğa gibi, saçlarımızdan ter akıyordu.

'Burada olmak istemiyorum.' dedim çatılı kaşlarımı indirirken.

'Ben de istemiyorum ama sonuç olarak buradayız.' diyip kasayı yere koymuştu. Diğer tarafta insanlar konserde eğlenirken ben Do Kyungsoo ile konuşmak için fırsat kolluyordum. O zamanlar bu kadar rahatsız hissetmiyordum kendimi. Temizdim, saftım. Tek isteğim üniversitede kendime bir arkadaş bulabilmekti.

Zaman geçtikçe Do Kyungsoo'ya ısındım. Sert görünüşünün altında eğlenceli biri yatıyordu ve o gün bana bunu göstermişti. Arta kalan biraları sadece ikimiz içtik, ne konuşuldu o an hatırlamıyorum ama gülmekten kaslarımın ağrıdığını hatırlayabiliyorum. Biz iyice sızdığımız için ve bizi tanıyan kimse olmadığı için öylece bırakmışlardı minik önü açık çadırın içinde. Sabah uyandığımızda  birkaç dakika birbirimize bakmıştık ardından Do Kyungsoo, arkadaşlığımızın devamını getiren şu sözü söylemişti: "Dün gece sana ne anlattım bilmiyorum ama sırlarımı söylemiş olabilirim ve sen bir anda hatırlayacak olabilirsin. Bu yüzden arkadaşlığımızı devam ettirelim ve bir şeyler hatırlarsak söyleyelim."

"Ne düşünüyorsun böyle kara kara?" Masanın ucuna dalıp gitmiş gözlerimi Do Kyungsoo'nun kalın sesi ile  ona çevirmiştim. Pipeti çiğniyordu. Gülümsedim.

"Seninle ilk tanıştığımız günü." dediğimde o da gülümsemişti. "Oh Sehun beni sevdiğini söyledi."

Büyük gözleri şaşkınlıkla açılmış, pipete eziyet etmeyi bırakarak gülümsemişti.

"Gerçekten mi?" Olumlu anlamda başımı salladım. Masanın üzerinde duran ellerimi tuttu. "Jongin senin adına çok sevindim! Sonunda daha fazla üzülmeyeceksin. Nasıl olacak peki? Ne zaman ayrılacaklar? Chanyeol'den nasıl kurtulacaksın? Hemen şimdi hepsini anlatıyorsun!" diyerek sandalyesini iyice yanıma yaklaştırdı. Do Kyungsoo benim için tek doğru arkadaştı.

"Olmayacak çünkü." dedim, gözlerim doluyordu yine ve daha bu sabah söz vermiştim kendime. Bir insan verdiği sözü nasıl bu kadar bozabilirdi ki? "Aynı zamanda Kim Jongdae'yi de seviyormuş. Neden ikimizi de sevemiyormuş?"

told you so •sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin