pankeklerim ve iflah olmaz gurursuzluğum

4.3K 358 124
                                    


adele // rumour has it

Gök gürültüsü, en az Oh Sehun'un hayatıma ilk girişi gibi büyük bir gürültü ile ortalığı inlettiğinde gözlerimi araladım. Karşıdaki aynadan kendi görüntümle birlikte, yatakta oturan Sehun ile karşılaşmıştım. Sonrasında bakışlarım, komodinin üzerindeki Chanyeol'un dün parmağıma taktığı yüzüğün arkasında kalan saate kaydığında daha 6.30 olması beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Chanyeol'un de bu saatte uyanması gerekiyordu, son bir dersi kalmıştı vermesi gereken ve her şeyden önemlisi o benim şu an nişanlımdı. Sabah erken uyanmasını bahane ederek onda kalmamıştım fakat şimdi Oh Sehun'un yanında erkenden uyanmıştım. Oh Sehun için dert etmezdim bunları.

Sırt üstü uzanıp, yatakta sigara içen Sehun'un sırtını izledim. Daha sonrasında bakışlarım kapısı açık, perdelerin uçuştuğu balkonuma kaydı. Bu açıdan bakıldığında balkonun duvardan yapılma,  üzeri mermer kaplı korkuluğunun üzerinde biri sarı, diğeri bordo renkli saksılarımın içindeki  fesleğenlerim rahatça görünebilirdi. Şimdi göremiyordum.

"Sehun." dedim son derece kısık bir sesle. Sehun, yavaşça sağa döndürdü başını.  Sola döndürse görecekti yüzümü ama o sağa dönüp, yorganın dışına çıkarttığım bacaklarımı görmeyi yeğliyordu sanırım. "Fesleğenlerim yok. İçeri mi aldın yoksa aşağı mı düştüler?"

Sorumu cevaplamadan önce sigarasını ciğerlerine çekip, dumanını dışarı üfledi.

"İçeri aldım. Gece yağmur çok şiddetliydi." dediğinde, onayladım onu. Yorgun olduğum için duymamıştım. Belki de gök ana kızmıştı yine bize, fakat umrumda değildi.

Hayatım sadece Oh Sehun ve fesleğenlerimden oluşuyordu. Kendimi bile düşünmezken Oh Sehun'un iyiliği için, onu kaybetmemek için her şeyi yapardım. Gurursuz olabilirdim bu yüzden. Zaten kendime saygım olsa Chanyeol ile nişanlıyken, öncesinde sevgiliyken, Oh Sehun'un yatağına girmezdim.

"Sana pankek yapayım mı?" diye sordum sigarasını bitirip, üzerine kendi elimle çiçekler çizdiğim kül tablasının içine sigarasını bastırırken sordum.

"Jongin, sürekli pankek yiyoruz."

"Tek yapabildiğim o." dediğimde gülmüştü. Ona güldüğü gibi gülüyordu bana da.

"Tamam yap, ben duşa gireceğim. Sen evdesin ilk sıra benim olsa sorun olmaz herhalde." O ayağa kalkıp, altına baksırını geçirdikten sonra kül tablasını eline almıştı. Yatakta toparlanıp olumsuz anlamda salladım başımı.

"Sen gir önce." dedim, o odadan çıkarken kendime temiz bir baksır, dolabımdan da beyaz bir tişört alıp giyindikten sonra aynada baktım kendime. Siyah saçlarım dağılmıştı ve elimi atıp, daha çok dağılmasını sağladım. Kim Jongdae'nin siyah saçları gibi saçların. İç sesim, o hiç sevmediğim kişiyi bana tekrardan hatırlattığında aynaya bakmayı kesil mutfağa yürüdüm. Oh Sehun fesleğenlerimi mutfak masamızın üzerine koymuştu.

"Günaydın." diyerek üzerlerine eğildim ve o güzel kokularını içime çektim. Oh Sehun'a neden bağlı olduğumu açıklayabilirdim fakat fesleğenlerime olan tutkumu anlatamıyordum. Neden fesleğen? sorusuna da cevap veremiyordum asla. Onları güzelce okşayıp, mutfak tezgahının üzerine pankek malzemelerini çıkartıp yapmaya başladım. Ketılla da su koydum bitki çayımızı içmek için.

Özel olarak aldığım pankek tavasında güzelce pişirmiştim, o sırada da Oh Sehun siyah eşofman altı ve beyaz tişörtü ile mutfağa girmiş, geniş omzuna astığı havlusuna saçından su damlıyordu.

Pankeklerimi önüne koydum sonra reçelleri, eritilmiş çikolatayı da masaya bırakıp yine çiçekli fincanlarıma sıcak suyu doldurdum ve beyaz çekmeceden bitki çaylarına ait kutuyu çıkarttım. Kapağı açtığımda biraz hayal kırıklığına uğramıştım çünkü sadece kayısılı bitki çaylarımız kalmıştı.

"Sehun sadece kayısı kalmış." dedim, ona dönerek kalçamı tezgaha yaslayıp.

"Sorun değil Jongin." dediğinde, paketinden çıkartıp sıcak suyun içine bıraktım ve su turuncu bir hal alırken, fincanları da masaya bıraktım.

Pankeklerimizi sessiz bir şekilde yiyorduk. Oh Sehun ile konuşacak bir şeylerim yoktu. Hep o konuşsun isterdim, hiç susmasın. Onun yanındayken dilim düğümlenirdi benim, kalbim hızla atmaya başlardı, beni sevmesi için yalvarırdım da. Ama bu kadar abartmıyorduk aramızdaki ilişkiyi. O gün boyu Jongdae'nin yanında olurdu ben ise Chanyeol'un. Gece olduğunda kavuşurduk birbirimize, bedenlerimize.

"İki hafta sonra final maçımız var." dediğinde, baş parmağıma bulaştırdığım çikolatayı yalıyordum. Oh Sehun, on beş yaşından beri Amerikan futbolu ile ilgilenirdi.

"İki hafta sonra mı?" diye sordum belki yanlış duymuşumdur diye, olumlu anlamda salladı başını. "İki hafta sonra benim de bale seçmelerim var Sehun." dedim.

Ben baleye giderken Oh Sehun Amerikan futbolu ile ilgilenirdi. Bir gün, bizim okulda spor salonumuz tadilatta olduğu için onların okuluna gitmek zorunda kaldığımız bir zaman diliminde tanışmıştık onunla. Okul çok büyüktü ve özel olarak bir Amerikan futbolunun oynanacağı saha vardı. Ben de o sırada yanlışlıkla sahaya dalmıştım ve ileride antrenman yapanların ilgisini çekmiştim. Eh bir anda sahaya siyah tayt ve makyajlı bir erkek girse herkesin dikkatini çekerdi herhalde.

"Seni izlemeye gelemeyeceğim." dedim. Üzülüyordum, onu oynarken izlemek bana zevk veriyordu ve sonuna kadar desteklemek için gidiyordum. Tribünler takım için tezahürat yaparken ben sadece Oh Sehun diye bağırıyordum.

"Sorun değil, Jongdae o zamana kadar dönmüş olur." dediğinde iştahım kesilmişti anında. Yarım kalan pankekimi yiyememiştim, benim yerime Oh Sehun yemişti.

"Ben gidiyorum, şu lanet dersten geçebilirim umarım." diyerek ayağa kalkmış, omzumu sıktıktan sonra çıkmıştı mutfağımızdan.

Ben ve fesleğenlerim, mutfağın ortasında kalakalmıştık öylece.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
told you so •sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin