²: şemsiye ve paspas

3K 356 196
                                    

by megu

spotify playlist: "jesus lived in a motel room by megu"

"Eve- Hayır dayı. Ev- Hayır paraya ihtiyac- Hay- Teşekkürler dayı. Ne? Hayır, tabi ki çalışmıyorum." Bu son odaydı. Jimin çöp poşetlerini avucunda tutmayı bıraktı.

Dayısı telefondaydı ve çalışırken çalışmıyorum diye rahatça yalan söyleyebilmesi yüzünün kırışmasına neden oldu. Ne ara yalan konusunda böyle esnek olmuştu?

Bir bakalım...

Ev kirasına taşındıktan sonra gelen üçüncü zam? Yoksa derslerine yatırması gereken harç yüzünden mi?

"Gerçekten çok teşekkür ederim dayı. Gönderdiğin para artıyor bile. Sayende küçük bir birikimim bile var. Sürekli bana para gönderme sevdandan vazgeçsen artık? Mahcup oluyorum." Jimin yutkundu. Dayısının niyetinin bu olmadığını biliyordu.

Babası onu reddettikten sonra Busan'a dönmüş, üç yılını onlara yük olarak geçirse de tek bir söz, zoruna gidecek tek bir ifade görmemişti yüzünde. Jimin, Taehyung'tan sonra ailenin ikinci çocuğuydu.

"Yine de banka hesabına biraz gönderdim. Güle güle harca. Birikim falan da yapma. Genç adamsın, eğlen biraz." Dayısının sitem dolu sesiyle kıkırdadı. Ne iyi tanıyordu yeğenini.

"Eğleniyorum merak etme. Şimdi kapatmalıyım. Kafedeyim, arkadaşlarım çağırıyor. Ah, geliyorum çocuklar!" Uzun süren ama daima kısa olduğu iddia edilen veda konuşmalarından sonra Jimin sonunda telefonunu cebine sıkıştırabildi.

Sonuna geldiği koridorda gerisine baktı. Nefesleri sıkışmıştı ama yorgunluktan mı yoksa kuyruklu yalanlarının boğazına dizilmesinden mi ayırt edemiyordu. Alnını ortasında yine o çizgi belirmişti işte. Bugün işi bir hayli geç bitmişti. Bunun sebebi yakasını para vermek için bırakmayan dayısı da olabilirdi tabi.

Jimin, Bay Kim'in gülümseyen suratı aklına geldiğinde istemsizce tebessüm etti. Onun için ikinci bir babaydı. Annesini tanımasa da dayısı daima ona kız kardeşini anlatırdı. Şöyle güzeldi, böyle iyiydi, dudakların tıpkı onunkiler gibi, sevimliliğini ondan almışsın.

Busan burnunda tütüyordu. Hepsini çok özlemişti. En çok da kardeşini. Eli cebini yokladı. Arasa mıydı? Ama biliyordu ki Taehyung başladım mı susmuyordu. Gerçekleri birinin söylemesi lazım..

Çöpleri çıkarması gereken son odaya yürüdü. Burası favori yeriydi. Derince bir nefes alıp yüzündeki geniş gülümsemeyle kapı kulpunu çevirdi.

"Ah Jefferson denen çocuğun bana bakışını gördün mü? Yarın onunla hangarda buluşmam için haber yollamış. Ama beni biliyorsun şekerim, evlenmeden-"

"İyi akşamlar Bayan Jefferson." Sahte öksürük krizi işe yaramıştı ki yaşlı kadın konuştuğu şemsiyesinden bakışlarını ona çevirdi. Beyaz ve dalgalı saçları başını geriye atmasıyla omuzlarından döküldü.

"Bayan Jefferson da kim?" Yüz ifadesi şaşırmışa benziyordu. Genç adamı kınadı. Bu odada yalnızca o ve Bayan Morgan vardı. Bayan Morgan'ın da kaşlarını çattığını gördü. Belli ki o da Jefferson denen hanımı tanımıyordu. Yine de bu soyadı ona bir yerden tanıdık geldi.

jesus lived in a motel room | jikookΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα