62. Bölüm "VUSLAT"

En başından başla
                                    

Bazen Hakan'ı oradan, el emeği göz nuru mekanından uzaklaştırdığımı düşünüp üzülüyordum. Eminim en az buradaki kadar orasını da evi gibi hissediyordu ve seviyordu. Ancak ben gidelim desem de kabul etmiyordu ki. Bu durumda ne yapabilirdim?

Yemeğimizi yedikten sonra masayı beraberce toplamıştık ve ardından yavaşça hazırlanmaya koyulmuştuk. Gardırobumun -sipariş ettiğim gardırop gelmişti ve bence odaya çok yakışmıştı- içindeki kıyafetlere göz gezdirirken en son Çıkmaz'a gidişimizi hatırlamıştım ve yüzümde kocaman bir gülümseme belirmişti. İlk olarak Hakan'la kar topu oynayışımızı ve ne kadar eğlendiğimizi hatırlasam da sonrasında aklıma abimin kendine mekan kurması gelmişti. Nereden esmişti ki bu? Tamam, alıştığı bir ortamdı ve boş hissetmiş olabilirdi fakat bunun bir meydan okuma gibi gözükeceğini ya da Hakan'ın müşterisini çalacağını bilmiyor muydu? Gerçi bunları düşünecek hassasiyeti birbirlerine karşı yitirmiş durumdalardı ki abim gibi kalın kafalı biri asla duyarlılık göstermezdi. Beni dinleme duyarlılığı göstermeyen ve her şeyin bu vaziyeti almasını o sağlarken incelik beklemek aptallıktı zaten. Acaba pişman olmuş muydu? Neler yapıyordu? Beni özlüyor muydu? Kendine bakabiliyor muydu?

Hakan'ın burnumun ucuna dokunmasıyla irkildim. "Buruşturma yüzünü." Elbiseye asılmış olan elimin farkına varıp yere indirdiğim sırada Hakan arkadan belime sarıldı ve eğilerek çenesini omzuma yasladı. "Seçemiyor musun?"

Ölü gibi çıkan sesimle cevap verdim. "Yok... yani şey... dalmışım." Boş bakışlarımı kıyafetlerde gezdirmeye devam ettiğim sırada Hakan, "Ne düşünüyorsun?" diye sordu durağan bir sesle.

İç geçirip "Boş ver," diye mırıldandım. Anlattıracağını bilsem de canını sıkmak veya bu konudan dolayı onu gocundurmak istemiyordum. Çenesini boynuma doğru, omzuma sertçe sürtüp "Söyle," dedi itiraz istemeyen bir tonla.

Yanaklarımı şişirerek ofladıktan sonra, "Abim aklıma geldi," diye mırıldandım. Omzumdan ayrıldı ve tek elini mini elbiselerimden birine atarak, "Abim olsaydı bunları giydirmezdi diye üzülmene gerek yok bebeğim, ben de giydirmem," dedi gülerek, beni de güldürmek istiyormuş gibi.

Yüzümde oluşan gülümsemeyle yönümü ona çevirdim. "Kış günü bunu giyecek değilim..." Muzip bir tavırla burun kırıştırdım. "Ve senden izin alacak."

Kaşlarını cüretime şaşar gibi kaldırdı ve "Evlilik teklifimi gözden geçirmeliyim sanırım..." dedi gülerek.

Birkaç adımda mesafemizi kapadım ve gövdemi gövdesine yaslarken onu beyaz gömleğinin iki yanından tutup kendime yaklaştırdım. "Doğum günüme dolu dolu iki ay kaldı," dedim kıpır kıpır sesimle.

Işıldayan bakışlarıma sakince dudağının tek kenarını kıvırarak karşılık verdi ve ani bir hareketle belimi kavrayıp kendine iyice bastırdığında hakimiyeti ele almıştı, ellerim yavaşça aşağı süzülürken nefesim birkaç saniyeliğine kesildi. Yüzüme birkaç santim öteden "Kararın kesin mi yani?" diye fısıldadı kurnazlık barındıran gözleriyle.

"Im..." diye mırıldandıktan sonra, "Kararım belli, hatta tek seçenek benim için. Ama bizimkilerin gönlünü yapmaya çalışacağım," diye cevap verdim.

Kararlılığımı ölçmek ister gibi, "Olmazsa?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.

Hiç düşünmeden, "Olmazsa onlar kaybeder," diye cevap verdim. "Senden vazgeçmek huyum değildir benim."

İstediği cevabı almış gibi dudakları genişçe kıvrıldı ve boştaki eli yanağımın altına yerleştikten sonra başparmağıyla usulca okşayarak yüzüme daha fazla eğildi. Gözlerim istemeden dudaklarına kaydığında gülümsemesi yavaş yavaş solmaktaydı, kalp ritmim sekteye uğrarken duyduğum yutkunma ihtiyacını çok zor gidermiştim. Nefeslerimizin birbirine harman olduğu bir yakınlığa kadar gelmişken ellerini üstümden çekerek geri çekildi ve "Vakit kaybetmeyelim," diye açıklama yaptı. "Ayaküstü öpülmezsin sen."

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin