8.Bölüm "ÇIĞLIK"

71.2K 2.6K 761
                                    

Yaklaşık beş dakikadır hipnotize olmuş gibi ona bakıyordum. Üzerinde kırmızı bol tişörtüyle, altında ise koyu kot pantolonuyla en az bizim evdeki kadar yakışıklıydı. Beynimin bir oyunu olamazdı değil mi? Ya da bir hayal? Hayır hayır, oyun veya hayal olması imkansızdı.

Başka birini ona benzetmem de olanaksızdı. Onu bizim evde gördüğümde her şeyini ezberlemiştim çünkü. Şu an sadece ortam farklıydı, bir de kıyafetler. Oturuşu, bakışları, yüz ifadesi, saç şekli, duruşu, mimikleri, her şey o gün gördüğüm gibiydi.

Şimdi ne yapacaktım? Hiçbir şey olmamış gibi devam edemezdim. Gözlerimi ayıramıyordum zaten. Yanına gidecek kadar samimi de değildim. Hatta beni hatırlamaması yüksek ihtimaller arasındaydı.

Aklıma gelen ani fikirle telaştan elim ayağım titremeye başladı. Abim de buraya gelmezdi değil mi? Buluşacak olma ihtimalleri var mıydı? Ya da Hakan beni görürse bir şekilde abime iletir miydi?

Kafamı Hakan'ın olduğu taraftan çevirip kapıya baktım. Korku tüm vücuduma yayılırken etrafı zar zor inceyebiliyordum. Neyse ki kapı tarafında ne gelen vardı ne giden. İçeride olmuş olsa Hakan'ın yanında olurdu. Tekrar kafamı Hakan'ın olduğu tarafa çevirdim. Tek başına bar taburesine oturmuş, içkisini yudumluyordu hâlâ. Derin bir nefes aldım. Abim burada olsaydı neler olacağını hayal bile edemiyordum. Bana dışarıya çıkmayın demişti ve biz dışarı çıkmıştık. Hem de nasıl bir yere.

Kolumun dürtülmesiyle yerimden sıçradım. "O kadar da abartılacak bir tarafı yok," dedi Selin gülerek.

"Ne?" dedim anlamayarak.

"Uzaklara dalıp gidecek kadar yakışıklı değil," dedi arkasına yaslanırken. Gözlerimi devirdim.  Sanki yakışıklılığını düşünüyordum. Gerçi abim aklıma gelene kadar evet, onu düşünüyordum.

"Saçmalama, bu çocuk abimin arkadaşı," dedim duyabileceği seste.

Yerinde dikleşerek,"Gerçekten mi?" diye sordu.

Kafamı salladıktan sonra, "Ne sandın güzelim, senin birtek buralarda görebildiğin çocuklar benim evime geliyor," deyip göz kırptım. Somurtarak tekrar arkasına yaslandı.

"Sanki senin için geliyorlar," diye homurdandığında somurtma sırası bendeydi sanırım. Ben de arkama yaslanıp, kollarımı önümde bağladım. Ne var yani, bir gün benim için de gelirdi belki?

Ben bunları düşünürken Hakan'ın olduğu tarafta dans edenler hariç farklı bir kıpırtı oldu. Ben anında kafamı o tarafa çevirirken Hakan elinde tuttuğu telefonu kulağına götürüyordu. Dikkatlice onu izlemeye başladım. Acaba abim olabilir miydi?

Hakan'ın yüz hatları gerilirken sinirlendiğini sıktığı dişlerinden anlayabiliyordum. Normalde biri bu mesafeden bu kadar ayrıntıyı fark edemezdi. Ama ben sadece Hakan'a odaklandığımdan her detayı fark ediyordum. Telefonu kulağından uzaklaştırdı ve bir tuşa tıkladı. Sanırım aramayı sonlandırmıştı. Hemen ardından ağzının içinde belli belirsiz bir şeyler geveledi. Duyamıyordum ama sanırım bu da küfürdü.

Ben hâlâ anlamayan gözlerle onu izlerken o ayaklandı. Sonrasında ise bardağı tezgaha bırakıp kapıya doğru ilerledi. Nereye gidiyordu acaba? Öğrenmenin tek bir yolu vardı; takip etmek.

Gidersem başıma iş açabilirdim ama gitmezsem de onun için iyi olmayabilirdi. Telefonda çok sinirliydi ve büyük ihtimalle gittiği yer telefondaki kişiyle ilgiliydi. Sinirin olduğu yerde kavga olurdu. Ve tek başına gitmişti. Belki elimden bir şey gelmezdi, ama yine de yanında olmak istiyordum.

TAKINTIWhere stories live. Discover now