1

20.4K 1.3K 1.1K
                                    



Hayatınızın yolunda gittiğini düşündüğünüz anlarda karşınıza çıkan sorunlar ufak çakıl taşları kadar küçük de olsa sizi huzursuz ederdi.
Her şeyin güzel olacağına olan inancınız bir çakıl taşı yüzünden yerle bir olur ve belki de hevesinizi kırardı.

Benim hayatımda çakıl taşları yoktu. Benim hayatımdaki her şey başlı başına bir kaya büyüklüğündeydi.

Küçük bir çocuk olduğum zamanlarda ailem tarafından terk edilmek benim için büyük bir sorundu. Bu sorunu hiç aşamadım. Yetimhaneyi evim bildim, soğuk duvarlarda sıcak anne şefkati aradım.
Duş aldıktan sonra saçımı kurutacak, uyumadan önce hikaye okuyacak bir baba aradım.
Fakat yoktu. Para karşılığında bize bakan insanlar bile doğru düzgün ihtiyaçlarımızı karşılamıyorlardı. Eh tabii bunları bile yapmayan kişilerden hikaye okumalarını falan beklemek saçma olurdu.

On sekiz yılım böyle geçti. Sonrasında hayata dair hiçbir fikir sahibi olamadan hayatla baş başa bırakıldım.

İşte bunların hiçbiri çakıl taşları kadar küçük değildi ve bundan sonrası ise şimdiye kadarki kayalardan daha büyük olacaktı.
Bu kayaların arasından nasıl sıyrılıp da bilmediğim duygulara düştüğüm hakkında ise en ufak bir fikrim yoktu.

Nasıl olduğunu bilmiyorum. Nasıl bu hale geldiğimi bilmiyorum. Bu hissi nasıl fark ettiğimi bilmiyorum. Sana aşık olduğum ana dair hatırladığım tek şey, o anı asla unutmayacağım.

Ama biliyor musun unutmayacağım bir başka şey de Hwa'ya aşık olduğun an. Hani okulun bahçesinde benim dizlerimde yatarken Chin Hwa için ağladığın an. O kadar çok gözyaşı dökmüştün ki pantolonumun dizleri ıslanmıştı Jungkook.
O an sırf sen ağlama diye elimden gelen her şeyi yapabileceğimi fark etmiştim.

Hwa'yı seninle buluşması için ikna ettiğimde gelip yanaklarımdan öptüğünü hatırlıyorum. Sırf yanaklarımdan öpmüş olman en yakın arkadaşım ile yemeğe çıkacağın için olan kızgınlığımı geçirmişti.

Benim için zorlayıcı bir süreçti fakat yine de seni böylesine mutlu edecek birine kavuşturduğum için seviniyordum.

Her neyse.

Şimdi yine okulun bahçesinde senden onu dinliyorum. Dudakların onun ismiyle kıpırdamak için can atıyor, sesin en çok onun ismini söylerken güzelleşiyordu. Güzel yüzünü o güldürüyor ve güzel tenini sadece o tadıyordu.

Chin Hwa'yı kıskanmıyorum. Onun yerinde olmak da istemiyorum çünkü sen bu halinle gayet mutlusun.
Oysa onun yerinde ben olsam, ben olsam... kıyaslayamıyorum bile Jungkook.

"Bu gece dışarı çıkacağız, sen de gelmek ister misin?"

Bana yönelttiğin soruyla içim burkuluyor. Senin olduğun her yere gelmek isteyeceğimi biliyorsun. Üstelik ortamda Chin Hwa varsa yüzün gülüyor ve bu benim için her ne kadar acılı da olsa seni ona gülerken izlemeyi seviyorum.

Yine de bu sefer pek emin değilim. Gelirsem olacakları biliyorum. Öpüşmelerinizi izlemek bugün bana iyi gelmez bunu da biliyorum. Sizi o şekilde görünce saçma bir ruh haline gireceğim ve sen endişeleneceksin bunu da biliyorum. Gerek yok bunlara. Aptal duygularım yüzünden senin geceni mahvetmeme hiç gerek yok.

"Yok ben gelmeyeyim, siz baş başa takılın."

Israr etmeden omuz silktin. "Pekala sen öyle diyorsan."

Bir süre yine sen ve o hakkında konuştuk. Hiç ilişki yaşamamış biri olarak sana ilişkinin iyi gitmesi için tavsiyeler veriyordum. Hey, bu konuda cidden samimiydim. Kesinlikle bir art niyetim olmadan sadece ilişkinizin iyi yürümesini istiyordum.

"Peki sence takım elbise mi giymeliyim?"

Kaşlarımı çattım. "Tanrı aşkına Kook, bir de diz çöküp oracıkta evlenme teklifi et istersen."

Sözlerimi duyunca saf bir sırıtma belirdi yüzünde. O güzel aklından neler geçtiğini biliyordum ve bu düşünceleri de aklına ben sokmuştum.

"Acaba evlenme teklifi etsem ne tepki verirdi?"

Omuz silktim. "Muhtemelen mutluluktan havalara uçardı. Hwa seni seviyor."

Gülümsemeye devam ettin. Muhabbetimiz senin ilişkinden uzaklaştığında gülümsemen de yüzünden uçup gitti. Aklında Chin Hwa dışında ne gezerse gezsin seni güldüremiyordu.

Bir süre sonra dersi biten Chin Hwa okulun merdivenlerinde belirdi. Üstünde lila renkli sıradan bir elbise ve sokağa çıktığımızda birçok kızda görebileceğimiz tarzda ayakkabılar vardı. Saçları uzun kahverengi ve dalgalıydı. Yüzünde her zamanki ışıltılı gülümsemesiyle bize doğru geliyordu.
Chin Hwa senin için fazla sıradan bir kızdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, kedileri ve kpop gruplarını severdi. Sen ise Chin Hwa'yı tanıyana kadar, sıradan olan hiçbir şeyden hoşlanmayan fazla kibirli bir tiptin.

Yavaş adımları nihayet yanımıza ulaştığında ayağa kalkıp ona sarıldın ve alnından öptün.

"İlaçlarını içtin mi?" Nazik sorunu kibarca başını sallayarak cevapladı.

Chin Hwa hayatım boyunca tanıdığım en iyi kalpli kızdı. Fakat o iyi kalbi sağlıklı değildi.
Uzun süredir detaylarını pek bilmediğim bir kalp rahatsızlığıyla uğraşıyordu. Zamanı belli olmayan krizler geçirebiliyordu. Sen ise Jungkook... tüm alışkanlıklarından onun için vazgeçmiştin.

Heyecan yapmaması ve hızlı hareket etmemesi gereken Chin Hwa için motorunu sattın ve bir araba aldın. Sigara içerdin, Hwa rahatsız oluyor diye içmeyi bıraktın. Ve sanırım ben sadece bunun için bile ona minnettarım. Yıllarca deneyip beceremediğim şeyi sana kısa bir sürede yaptırdığı için.

Ben ise Jeon Jungkook, seni hiçbir şeyden kurtaramamış üstüne üslük kendimi böyle umutsuz bir aşka mahkum etmiştim.
Sevgimi, nezaketimi, iyi kötü tüm duygularımı sana vermiştim

Bunun karşılığında ise tek bir şey isterdim Jungkook. Sana sarılmak.

Sana sarılmak her zaman benim en büyük ihtiyacımdı. Fakat senin kolların her zaman bir başkasına sarılıydı.



Gardenia | JikookWhere stories live. Discover now