-4-

10.1K 621 96
                                    

İlhamımıma ilham kattığın,karakterleri kendi karakterlerinden ayrı tutmadığın için teşekkür ederim. birazmurekkep bu bölüm senin için ♥...

Ankara'dan eve dönüşümün ardından evde duramayıp kendimi birkaç sokak ötemdeki kitap kafeye atmam uzun sürmemişti. Kendime bir tatlı ve kahve sipariş edip çeviriye başlamadan hemen önce instagrama girip çevirinin çok da okunmamasına dikkat ederek bir hikâye paylaştım. Çeviriye odaklandıktan beş dakika içerisinde siparişimin gelmesiyle kendimi gözümden kalpler çıkan bir emoji şeklinde buldum. Hemen içimdeki tatlıyı yeme isteğini göz ardı etmeyerek bir çatal aldım. Kısa sürede tabaktaki tatlı biterken kahvem ise içilebilecek kadar soğumuştu.

Gözümden kayan gözlüğümü düzeltip çevirime devam ederken adımı duymamla bakışlarımın bana seslenen kişiyle buluşması bir oldu. Kalbimin ritmi dörtnala geçmişken midemdeki kelebeklerin de harekete geçtiğinden emindim. ''Kıvanç?'' gözlüklerimi bu kez bilgisayarın yanına koyarken cevap bekleyemeden bir soru daha sordum.

''Oturmaz mıydın?''

''Eğer seni rahatsız etmeyeceksem?''

Kafamı hayır anlamında salladım. Hemen karşımdaki sandalyeye otururken elini kibarca kaldırıp garsonu çağırdı. Garson masamıza geldiğinde benim artık devam etmediğim kahvemi alırken elindeki kâğıda not almak için duraksadı.

''Ben bir bardak çay alabilir miyim?'' dedikten sonra bakışlarını bana çevirip ''Sen bir şey ister misin Jülide?'' diye sordu. Benden cevap bekleyen garsonu bende fazla bekletmeden yanıtladım.

''Bir bardak çay da ben alabilir miyim?'' dedikten sonra garson elindeki kâğıda siparişimizi yazıp yanımızdan ayrıldı. Kıvanç bakışlarını kısaca gezdirdikten sonra sessizliği bozan taraf oldu.
''Seninle hastane dışında karşılaşmak daha da güzel bir hismiş.''

Tebessüm ederek karşılık versem de yanaklarımın kızardığının farkındaydım. Ayrıca midemdeki kelebeklerin hareketlerinin hızlanışı içimde sıcak bir his bırakmıştı. Kıvancın söylediklerine hak verdim. Şimdiye kadar iki kez karşılaşmıştık. İkisinde de hastanedeydi. Gerçi ilk karşılaşmamızda ben onun hastasıydım. Eh hâlâ hastasıyım bence...

Belgeyi kaydedip bilgisayarın ekranını kapayınca tam anlamıyla ona bakıyordum şimdi. O sırada çaylarımızın gelmesiyle yeniden kısa süreli bir sessizlik oldu. Kıvanç çay kaşığını çıkarıp bir yudum alırken sessizliği bozan bu sefer bendim.

''İzin günün sanırım?'' Elimde bardağımı tutarken kafasını hafifçe sallayıp yutkunduktan sonra cevaplayabildi beni.

''Gece nöbetimden çıktım aslında. Biraz dinlendikten sonra da kendimi burada buldum.''

Anladığımı belirtirken yine sormadan edemedim. ''Buraya sık gelir misin ?''

Kıvancın dudakları ince bir çizgi halini alırken, ''Maalesef,'' dedi. Aslında paylaştığın hikâyeyi biraz inceleyince karşıdaki kafeden burada olabileceğini düşündüm. Ve Bingo! '' ellerini yanına açıp o güzel gülümsemesinden bahşetmesiyle ben de ona karşılık gülümseyebildim. Çayını yudumlamadan önce ise ''Ama gelebilme imkânım olsa sanırım sık gelirdim.'' Bir nefes alışı kadar vakit geçtikten sonra yeniden konuştu. ''Sen sık gelir misin buraya?'' dedikten sonra çayını yudumlarken bakışlarını üzerimden çekmemişti. Ela gözleri öyle güzeldi ki dostlarım.

Kafamla sorusunu onaylayarak devam ettim. ''Evde tek başımayken bir şeyler hazırlamaya üşeniyorum açıkçası. Bir de kendimi çeviriye kaptırırsam açlıktan ölmeme ramak kala bırakıp anca yemek yiyebiliyorum.''

Aşkın LisanıWhere stories live. Discover now