Bölüm/17

131K 6.1K 2.3K
                                    

Uykudan ölüyor bir halde, son sayfaları saçmaladığımı tahmin ederek ekliyorum bölümü. Nasıl olduğunu gerçekten bilmiyorum, bu sıralar kafam epey bir dalgın ama elimden geleni yaptım. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olmuştur. Yorumlarınız, oylarınız şahane. Her birini gördükçe, okudukça ağlayasım geliyor. Son günlerde iyi hissettiren tek şey onlar. Lütfen oy ve yorumlarınızı bu bölümde esirgemeyin. Her birinin değeri büyük. :3

Multimedia İrem'den çokça güzelli bir şey. Alıp kaburgalarıma sıkıştırarak seveceğim. Çok teşekkür ederim, emeğine sağlık olsun!

İyi okumalar dilerim!

"Bu gün günlerden bahar sevgilim,

Yine kalbime papatya tohumları ektin.

Fakat bilmiyorum,

Baharla birlikte senin de gelmen gerekmez miydi yoksa sonbaharda yapraklarımı dökerken mi ziyaret edeceksin beni?

Hazan yağmurları şimdi gözlerimden yağıyor."

Elimdeki kurşun kalemi, not kağıdının tepesinde gezdirirken kıvrımlı harflerime bir kez daha göz attım, kendime engel olamadan onun için karaladığım satırlara bakarken iç geçirdim. İçimde kopan fırtınanın rüzgarını dudaklarımdan dışarıya saldım, defalarca daha iç geçirdim çünkü onu görmediğim beş gün boyunca yaptığım tek şey, bundan ibaretti.

İç geçirmek.

En son, yaptığımız konuşmadan sonra evi terk etmiş, beni ardında bıraktığı yalnızlığa tekrar teslim etmişti. Elbette bunun farkında değildi ama o, bir saniye bile yanımda bulunsa kalabalık oluyordum ben. Hissetmiyordum yalnızlığı. Ve biliyordum ki ihtiyacım olan tek şey buydu. Ama sonra, o tekrar gidiyordu farkında olmadan. Yaptığı tek eylem buydu zaten. Kalbime giriyor, sonra gidiyordu. Zihnime sızıyor, sonra yok oluyordu. Beni açık maviden karanlığa teslim ediyordu. Ve tekrar hissediyordum.

O boşluğu.

Ve bu beni boğuyordu.

O gittikten sonra ondan tekrar haber alamamıştım. Birkaç defa okulun yüzme salonuna uğramış fakat onu orada göremeyeceğine de daha fazla kurcalamamıştım. Belki de onu itiraf etmemem gereken şeyleri itiraf ederek biraz fazla sıkmıştım. Kendimi ona öyle çok ait görüyordum ki sanki içimde biriktirdiğim her şeyi anlatabilirmişim gibi geliyordu.

Elbette öyle değildi.

Atlas için bir anlam ifade bile etmiyordum. Bu yüzden benim sorunlarımla ilgilenmek elbette keyfini kaçırabilirdi.

Nefesimi bıkkınca üfledikten sonra soğumuş çayımdan bir yudum daha alarak önümdeki Yeni Türk Edebiyatı notlarını çevirmeye koyuldum. Yakında başlayacak vizelerde ne halt yiyeceğimi bilmiyordum. Atlas'a yazdığım şiirlerden bir tanesini geçirirdim kağıda herhalde.

Hah.

Kirpiklerimi kırpıştırdıktan sonra ısınmayan hava yüzünden giydiğim kazağı parmaklarıma kadar çekiştirerek elimdeki kalemi dudaklarıma yasladım.

"Şiirde olduğu gibi romanda da -devrin siyasi baskıları nedeniyle- sosyal konulardan uzak durulmuştur. Yazarlar, daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular İstanbul'un çeşitli kesimlerinden alınmadır."

Seslice tekrar ettiğim cümleyi dudaklarıma yasladığım kalemle kağıda geçirirken önüme düşen perçemi de yavaşça kulağımın arkasına sıkıştırdım. Dün bütün gece uyumadığım için gözlerim acır hale gelmiş, önümdeki notları seçemeyecek kadar bulanık görür olmuştum. Aslına bakarsak Atlas'la olan konuşmamız ardından uykuya dalmak epey zor gelir olmuştu ama ben de bu fırsatları değerlendirerek vizeler için hazırlanıyordum. Hem böylelikle uykusuzluğumun sebebinin Atlas olduğunu inkar etmekte kolaylaşıyordu.

OKYANUS KADAR MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin