1.7 -final

1K 107 95
                                    

Bay Kang onlara ikişerli grup şeklinde olurlarsa yaşlılarla daha kolay muhabbet kurabileceklerini söylediğinde diğer dört kişi anında gruplara ayrılmış ve HoSeok ile HyungWon aynı grupta olmak zorunda kalmışlardı. Yapılı gencin dudaklarından istemsizce alaylı ve bir o kadar da hakaretvari sözcükleri dökülmüştü istemeden. 

Huzurevi görevlisi olan Bayan Hana onlara içeri girmeden önce birkaç bilgi veriyordu.

Yaşlılara geçmişleri hakkında soru sormamaları gerektiğini söylediğinde HaRin şaşkınca neden olduğunu sormuştu.

"Çünkü bazıları geçmişlerini hatırladıklarında fazlasıyla üzülebiliyor. Bazıları ise hatırlayamıyor ve hatırlayamadıkları için sinirlenebiliyor. Bu nedenle onlar kendileri size anlatmadıkça geçmişleri hakkında soru sormaktan kaçınmanızı rica ediyorum." diyerek cevaplamıştı onu Bayan Hana.

Birkaç küçük uyarıdan sonra sonunda içeri girmişlerdi. İçerisi pastel mavi ve pembe tonlarıyla kaplı sevimli bir yerdi. Merdivenlerden çıkarken MinJee ufak bir düşme tehlikesi yaşadığında Bayan Kang ufak bir eleştiri yapmak istediğini dile getirmişti.

"Merdivenlerin yaşlı insanlar için biraz fazla dik ve yüksek olduğunu düşünüyorum."

Buna karşılık olarak Bayan Hana samimi bir şekilde gülmüş ve "Merdivenleri sadece biz çalışanlar ve ziyaretçilerimiz kullanır. Hastalarımız için bir asansörümüz var." demişti.

"Neden siz ve ziyaretçiler de asansörü kullanmıyor?" Dong, MinJee'nin iyi olup olmadığını tekrar tekrar kontrol ederken sormuştu.

"Çünkü asansörü gereksiz yere meşgul etmek istemiyoruz."

Sonunda salonun içerisine girebildiklerinde orada oturan bazı insanların sevinçli gülümsemeleri karşılamıştı onları. HoSeok da istemsizce kocaman gülümsemişti onlara karşı.

Bayan Hana'nın onları kısaca tanıtmasından sonra Bay Kang da birkaç şey söylemiş ve salonun sol taraflarında bir yerde gözden kaybolmuştu. Büyük ihtimalle gözüne birini kestirmiş ve onunla konuşmaya gitmiştir diye düşünmüştü diğerleri.

HoSeok elindeki koca çiçeği bir görevliye verdikten sonra HyungWon ile en köşede oturan adının daha sonradan Hea olduğunu öğrendikleri yaşlı kadının yanına oturmuşlardı. 

Kadın HyungWon'un suratını gördükten sonra samimi bir şekilde kocaman gülümsemiş ve bir süre sadece ona bakmıştı. HoSeok bir sorun mu var diye düşünerek HyungWon'a baktığında ise onu belki de ilk defa bu kadar içten ve güzel gülümserken gördüğünü düşünmüştü. İster istemez onun güzelliğine kapıldığında önlerinde oturan bu yaşlı kadına fazlasıyla hak vermişti.

Birkaç saat boyunca farklı farklı insanlarla sohbet etmişler ve kimle sohbet ederlerse etsinler HyungWon karşıdaki kişiden sürekli güzelliğini öven cümleler duymuştu. Öyle ki bir ajumma ona öyle güzel cümleler sarf etmişti ki istemsizce kendini daha da büyük gülümserken bulmuştu sıska genç. Utanma sınırını giderek aştığını hissediyordu. Kendisine bu kadar çok iltifat edilmesine alışık değildi.

En sonunda gitme vakitleri geldiğinde HyungWon konuşamadıkları kişilerden teker teker özür dilemiş ve bir dahaki gelişlerinde onlarla mutlaka oturup sohbet edeceğine dair söz vermişti. 

Arabaya tekrar zorla oturup gitmek için hazırlanırlarken Bay Kang altı gence huzurevi hakkındaki görüşlerini sormuştu. Çoğunluğunun ilk gelirken olan düşüncesiyle şu anki düşüncesi farklıydı. Herkesin düşüncesi iyi yönde değişmişti. MinJee ve HaRin zamanlarının çoğunluğunu beraber geçirdikleri Bay Chung hakkında uzunca konuşuyorlardı. Daha sonrasında ise Dong ve MinKi ise istemeden sinirlendirdikleri Bay Sung hakkında konuşuyorlardı. Aslında Bay Sung'u sinirlendirecek bir şey yapmamışlardı. Sadece arkadaşıyla okey oynarken oyun hakkında birkaç sözcük söylemişler ve bunun sonucunda Bay Sung oyunu ben mi oynuyorum yoksa siz mi, diye sinirlenerek kalkmış ve oturup oynaması için MinKi'yi zorlamış. Dong bu olayı anlatırken arabada bulunan herkes gülmeye başlamıştı.

Birbirlerinden ayrı neler yaptıklarını ve oradaki insanlardan neler öğrendikleri hakkında konuşurken okula ne ara geldiklerini fark etmemişlerdi bile.

MinKi, HaRin, Dong ve MinJee çantalarını alıp bugün için Bay Kang'a teşekkür ettikten sonra beraber uzaklaşmıştı. HyungWon ve HoSeok ise çantlarını almış ne yapacaklarını kestiremezken HoSeok birden atıldı. "Biraz konuşmak ister misin?"

HyungWon istemsizce kafasını olumlu anlamda salladığında HoSeok sahile gitmek istediğini söylemişti.

Sahile giden yol boyunca sıradışı herhangi bir şey olmamış, aralarında da bir konuşma geçmemişti. Öyle ki birbirlerinden yaklaşık üç dört adım uzak yürüyorlardı.

Sahile geldiklerinde HoSeok kayaların üstüne çıkmış ve tuzlu havayı ciğerlerine derince çekmişti.

HyungWon kayalardan birine oturmuş ve denizi izlemeye başlamıştı sakince. HoSeok da onu taklit ettiğinde bir süre sadece denizi izlemişti iki genç.

Bedenlerinin o an birbirine oldukça yakın olmasına karşın ikisi de ruhlarının birbirinden bir o kadar uzak olduğunu düşünüyordu.

İlk konuşan kişi HoSeok oldu, her zamanki gibi. "O gün söylediklerinde ciddi miydin?" diye sordu uysal bir ses tonuyla.

HyungWon cevap vermediğinde bunu olumsuz bir yanıt olarak kabul etmeyi seçmişti.

"Biliyorsun, bazı şeyler dile getirilmelidirler. Çünkü önemli şeyleri dile getirmezsen asla anlaşılmazlar. Kelimeler bunun için var."

HyungWon yine onu cevapsız bıraktığında müsamahakâr olmaya özen göstererek devam etti sözlerine. "O gün bir anlık sinirle hareket de etsem bugün seni gördüğümde ve biraz düşündüğümde aslında o gün söylediğin gibi bir insan olmadığını rahatlıkla görebiliyorum. Sana o gün o iğrenç şeyleri söyleten neydi bilmiyorum. Şayet bensem sana bu iğrenç şeyleri söylettirdiğim için özür dilerim."

HyungWon yumruklarını sıkıyordu. HoSeok'un eninde sonunda onu anlaması bir miktar onu mutlu etse de beraber olmalarının onun için kötü olacağı düşüncesi daha ağır basıyor, HyungWon'a işkence ediyordu.

"Duygularını insanlara göstermeyi seven biri olmadığını biliyorum, ama bana diğer herkese davrandığın gibi davranmanı istemiyorum." HoSeok bu kelimeleri sarf ederken bakışlarını denize çevirmişti tekrardan.

"Çok aptalsın."

HoSeok duyduğu iki kelimeyle kaşlarını çatarak tekrar ona dönmüştü.

HyungWon yutkunmuş ve ne kadar ona zor da gelse söylemek zorunda olduğunu hissettiği cümleleri sarf etmişti. "Zihninde beni nasıl hayal ediyorsun bilmiyorum ama ben o kişi değilim. Korunmaya muhtaç ya da yalnızlıktan ölüyor falan da değilim. Sana söyledim, sıkıldığım için sadece seninle oynuyordum. Bunu karakterine yedirip yedirememek sana kalmış bir şey ama benden uzak dur artık. Bunu sana daha kaç kere söylemeliyim?"

HoSeok duyduklarına bir türlü anlam veremiyordu. Karşısındaki bu kişinin birkaç hafta önce konuşmayı en çok sevdiği kişi olduğuna inanamıyordu bir türlü. Nefesleri düzensizleşirken "Bu yaptığın çok bencilce, HyungWon." diyebilmişti.

HyungWon ise en ufak bir cevap verme gereksinimi duymadığında HoSeok çantasını attığı yerden almış ve ayağa kalkarak gitmek için adımlamıştı. Kayalıklardan inmesine birkaç adım kalmışken durup HyungWon'un duyabileceğine emin olduğu bir sesle konuştu.

"Biliyor musun, şu an bana söylediğin gibi biri olmadığına gerçekten inanmıştım. Yalnızlık bataklığına saplanmış iyi biri olduğuna inanmıştım."

Bir süre konuşmadı HoSeok. Şu an onu incitmek istiyordu. Onu o kadar çok incitmek istiyordu ki o da tıpkı kendisi gibi acı çeksin.

Dalga sesleri doldururken sessiz ortamı HoSeok son bir cümle söyleyerek gitti oradan.

"Ama sen gerçekten de düşündüğün kadar iğrenç biriymişsin."

HyungWon duyduğu cümleyle bir an kalakalmıştı. Gözlerinin dolduğunu görüşünün bulanıklaşmasından kavrarken umurunda bile değildi aslında ağlamak. HoSeok isteğini başarmıştı. HyungWon'u en çok canının acıyacağı yerden vurmayı başarmıştı.

...

Hissedilmenin korkulduğu duygular sardı benliğimi.
Yıllardır kaçtığım gerçekler bırakmıyor peşimi.
Sonunda yüz yüze geldim gerçeklikle.
Gerçeklerden kaçmak için söylediğim yalanlar bir bir vurdu yüzüme.
Ve en kötü gerçeklerim oldu yalanlarım en nihayetinde.

solitude °hyungwonhoWhere stories live. Discover now