1.5

744 104 11
                                    

Revirin havasızlıktan oluşan o kokusunu umursamadan duvara yaslanmış oturan iki genç de ne söyleyeceklerini bilemiyorlardı. Gittikleri rehber öğretmen onları ekip durduğundan HoSeok da sinirlenmiş ve sonraki görüşmelerin hepsini iptal etmişti. Bunu yaparken ise HyungWon'u unutuvermişti. İçinde bir pişmanlık vardı. Belki de, diye düşünüyordu. Belki de bu görüşmeler HyungWon için iyi olacaktı. Onu bu kötü ruh halinden kurtarabilecek bir ilaç niteliği taşıyacaktı. Onu konuşmak için buraya çağıran güzel gence baktı. 

"Özür dilerim."diye fısıldadı sessizce. 

HyungWon ise cevaplamadı onu. Özür dilenecek herhangi bir şey olduğunu düşünmüyordu. HoSeok, onunla o görüşmelere gitmesinin tek sebebinin sınıfın boğucu havasından kaçmak olduğunu bilmiyor muydu? Onun zaten bu görüşmelerden bir beklentisi yoktu. O zaten uzun zaman önce insanlardan yardım dilenmeyi bırakmıştı. Ona bunu öğretmişlerdi, istemese dahi. Kimsenin sevmediği dışlanmış kişi olmak, dinlenmeye lüzum görülmeyen biri olmak onun için alışılmadık bir şey değildi ne de olsa. Rehber öğretmen de belki de bu yüzden görüşmeleri aksatıp durmuştu. Çünkü o da sevmemişti HyungWon'u. Bir an için bile olsa iyileşebileceği düşüncesi onu mutlu ettiğinden utanmıştı kendinden. Kendinin umutsuz bir vaka olduğunu ve sevilmediğini unutuvermişti kısa bir süre için. Bu büyük bir hataydı.

Uzun bir sessizliğin ardından "Artık benimle konuşmayı kes." dedi HyungWon birden. 

HoSeok ona dönmüş ve şaşkınca bakmıştı. Onunla konuşmayı kesmesini nasıl isteyebilirdi? "S-saçmalıyorsun."

Derin bir nefes aldı HyungWon. Bu HoSeok'un kendi iyiliği içindi. Sürekli kendisiyle olduğundan arkadaşlarından kötü tepkiler aldığını, okulda kendisi yüzünden iğrenç sözlere maruz kaldığını, tiksinç insanların dedikodu malzemesi haline geldiğini biliyordu. Tek başına olduğunda bu tepkilerle baş etmesi kolaydı onun için. Çünkü bunları hak ettiğine inanıyordu. Ama konu HoSeok'a geldiğinde bunların yalnızca iğrenç şeyler olduğunu ve HoSeok'un bunları asla hak etmediğini düşünüyordu. Bir ucubeyle takılmak HoSeok için kötüydü.

"Asıl sen saçmalıyorsun."

"HyungWon ned-..."

"Çok yapışıyorsun ve sinirimi bozuyorsun. Seninle daha fazla konuşmak istemiyorum. Lütfen sen de benimle konuşma ve yanıma yaklaşma." Böylesi senin için daha iyi, diye geçirdi içinden. Onu da kendiyle beraber bu bataklığa sürüklemek istemiyordu.

Duyduğu sözlerle şaşkına dönen HoSeok ise sinirlendiğini hissedebiliyordu. "Seni zorla bir yerlere götürdüğüm için mi böyle söylüyorsun? Yoksa görüşmeleri sana sormadan iptal ettirdiğim için mi? HyungWon özür dilerim, lütfen."

"Başımı ağrıtıyorsun." diyerek oturduğu yerden kalktı HyungWon. "Sana sadece son kez söylüyorum. Benimle bundan sonra muhatap olma."

HoSeok da oturduğu yerden kalkmış ve sinirli gözlerini karşısında sakince duran gence çevirmişti. "Bana geçerli bir sebep ver." Dişlerini sıkarak söylediği bu cümle HyungWon'u korkutmuştu. Onu daha önce hiç sinirli görmediğinden bu hali ürpermesine yol açıyordu.

"Sana söyledim. Sinir bozucu birisin. Ayrıca sadece seninle dalga geçiyordum. Hasta falan değilim ben. İnsanların ne düşündüğünü hiçbir şekilde umursamıyorum. Kötü havama gelince... Sadece kişiliğim böyle. Sana şu ana kadar söylediğim her şey, takındığım bu kırılgan insan hareketleri sadece bir roldü." Gözlerini onun gözlerine dikmişti. "Bu yüzden kandırıldığını kabul et ve git artık. Artık bu oyunun bir eğlencesi kalmadı."

Duydukları karşısında siniri kat be kat artmıştı yapılı gencin. Ona iğrenirmiş gibi bir bakış atmıştı. Hiçbir şey söylemedi ona. Kandırıldığını kabul mü ediyordu böyle? Galiba öyleydi. Bu  düşünce daha da sinirlenmesine yol açıyordu sadece. Onun saf ve güzel olduğu fikrine kendini o kadar kaptırmış ve onu sevmişti. Siktir, onu gerçekten çok sevmişti. Şimdi bunun bir yalan olduğunu, onun aslında iğrenç biri olduğunu görmek onu sinirlendiriyordu. Sağ yumruğunu sinirle duvara geçirmiş ve sinirle soluyarak çıkmıştı revirden.

HyungWon ise HoSeok'un kendisine olan bakışlarıyla kendini gerçekten berbat hissetmişti. Titreyen bacakları onu artık ayakta tutamaz hale geldiğinde iki dizinin üstüne çökmüştü. Sağ elini kalbine götürdü. Bu kadar acıması ne kadar doğaldı? Ona yalan söylemek kendini kötü hissettirmişti, evet. Ama HoSeok'un ona olan iğrenmiş bakışları kadar değildi. O görüntü gözünün önünden gitmezken kendinden bir kere daha nefret etmişti. Onu üzdüğü için. İğrenç biri olduğu için.

Bu sefer onu anlamaması içten içe kırıyordu HyungWon'u. Onu her seferinde en ince ayrıntısına kadar analiz edebilen bu kişinin ufak bir yalanı öylece kabul etmesi onu kırıyordu. Belki de o da gitmek için an kolluyordu. Bu yüzden bu kadar kolay kabullenmişti bunu.

Artık gerçekten yapayalnız olduğunu biliyordu. Herkes ondan ümidini kesmişti, kendi bile. Gözleri dolarken kendini tutmuştu. Ağlamaktan nefret ediyordu. Sevilmemekten, görünüşünden, kişiliğinden, insanlardan... Her şeyden nefret ediyordu, HoSeok hariç.

solitude °hyungwonhoWhere stories live. Discover now