1.4

761 108 21
                                    

HoSeok göz ucuyla HyungWon'a baktı. Ellerini kucağında birleştirmiş, kafası öne eğikti. Bu görüşmenin ona iyi geleceğini düşündüğünden onu gelmeye zorlamış da olsa şu an karşısında oturan genci buna zorladığı için kendini kötü hissetmişti. Onu böyle görmek istemsizce HoSeok'u da tedirgin ediyordu.

HoSeok'un bakışları HyungWon'un tedirginlikten titreyen bacağında iken Bay Kang sonunda kafasını dosyalardan kaldırarak ikiliye bakmıştı.

Hafifçe gülümsedi Bay Kang. "Bunun özel bir görüşme olması gerekiyordu. Ama HoSeok buna rağmen seni yanında getirmiş. Onun için özel birisin anlaşılan."

Bay Kang ona cevap vermesini beklermiş gibi istekle baksa da HyungWon cevap vermeyi bırakın kafasını bile kaldırmamıştı. Bunun üzerine Bay Kang devam etti. "Yani demek istediğim onun için özelsin ki seni kendi hakkında özel konuları konuşmak için ayarladığımız bu seansa getirmiş."

HyungWon hafifçe kafa salladığında HoSeok onun zorlandığını fark etmiş ve atılmıştı. "Evet, benim için önemli biri."

Bay Kang hafifçe gülümseyip HoSeok'a bir bakış attıktan sonra tekrar HyungWon'a dönmüştü. Bir süre onu incelemişti. Mırıldanarak "Senden çok negatif bir enerji yayılıyor." dedi.

Kendi de neler olduğunu çözmek ister gibiydi. Ama karşısında oturan gence sorsa da cevaplayacağını düşünmediğinden HoSeok'a döndü tekrardan. "Onu gerçekten neden getirdin?" diye sordu Bay Kang. Çünkü biliyordu ki HoSeok biriyle her ne kadar yakın olursa olsun seanslarda bir başkasının bulunmasından daima rahatsız olurdu.

Bir arkadaş gibi olduğu yapılı gencin cevap vermeyişiyle de derin bir nefes alıp vermişti. Elini kafasına vurarak "Yine kendinden çok başkalarını düşünüyorsun, değil mi?"

HoSeok yanaklarını şişirip kafasını eğmişti. Yakalanmış küçük bir çocuk gibiydi adeta. Hiçbir şey söylemedi, sadece omuzlarını silkti. Bay Kang bu davranıştan haklı olduğunu kavramıştı.

"Peki, neden getirdiğini açıklamak ister misin?"

HoSeok bakışlarını kaçırmıştı. "Şey... Üzgün görünüyordu."

Bay Kang, HoSeok'un kişiliğini bildiğinden gülümsemeden duramamıştı. Suratındaki ufak gülümseme eşliğinde HyungWon'a "Şu anda HoSeok ile değil de seninle konuşmalıymışım gibi hissediyorum." dedi. Çalan telefonu sessize alarak çekmeceye koydu. "Çünkü HoSeok zaten kendinin farkında. Peki, sen? Bana kendinden bahsetmek ister misin?"

HyungWon istemsizce gözlerini kaçırıp duruyordu karşısındaki bedenden. Ne söylemesi gerektiğini ya da ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Yapmak istediği tek şey içinde bulunduğu bu odadan kaçıp gitmekti.

HoSeok'a bir bakış attığında yapılı gencin kendisine güven veren gözlerle baktığını görmüştü. Ona cesaret vermeye, onu sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi. Birkaç dakikanın ardından sessizce mırıldandı HyungWon. "İnsanlardan nefret ediyorum."

Bay Kang ise sonunda bir cevap alabilmenin coşkusuyla daha da ilgiyle yaklaşmıştı ona. "Pekala, bu da güzel bir başlangıç. Ama bunu biraz açmanı istiyorum senden. Sen de biliyorsundur ki bu çok geniş bir kavram."

Derin bir nefes aldı. "Onlardan nefret etme sebebim rahatsız olmam. İnsanlar çevremdeyken rahatsız oluyorum. Bu sadece tanımadığım insanlar için geçerli değil, arkadaşlarımdan ve hatta bazı zamanlar annemden bile rahatsız oluyorum. Birileri çevremdeyken yazı yazmakta, yemek yemekte, bir şeyler içmekte, konuşmakta ve daha pek çok eylemi gerçekleştirmekte zorlanıyorum."

Bay Kang önündeki kağıda not almayı bir süre bırakmış ve şaşkınca sormuştu. "Annenden bile mi?"
Cevap alamadığında bir süre düşünmüştü. "Eğer insanlarla konuşmayı ya da diğer şeyleri sevmiyor ve bundan rahatsız oluyorsan, buraya neden geldin?"

HyungWon hafifçe güldü, alaycı bir gülümsemeydi bu. "Çünkü sınıf çok kalabalık."

Bu cevap Bay Kang'ı da güldürmüştü.

HoSeok da gülümsedi. "Evet, hocam. Sınıfta en az otuz kişi var ama burada sadece üç kişiyiz."

"Se-..." Çalan zilin sesi odayı doldururken bu seansın bittiğini haber veriyordu. Sözlerine devam etmedi Bay Kang, ve son kere önündeki kağıda bir şeyler yazdıktan sonra ikiliye "Haftaya çarşamba, dördüncü ders saatinde tekrar gelin. Konuşmamıza kaldığımız yerden devam edelim." dedi sevecen bir tavırla.

HyungWon oturduğu sandalyeden kalkarak HoSeok'un da kalkmasıni beklemişti. Ve en sonunda HoSeok da oturduğu sandalyeden kalkmış ve gülümseyerek Bay Kang ile vedalaşmıştı.

İkili rehberlik odasından çıktıklarında HyungWon derin bir nefes vermiş ve HoSeok'un omzuna bir şaplak indirmişti. Yapılı olan genç ise hiç beklemediği bu atağın acısıyla bir inleme bırakmıştı.

"Yah, ne yapıyorsun?"

HyungWon öfkeyle "Sen konuşacaksın diye gelmiştik. Bu da neydi şimdi?" diye sordu.

HoSeok kahkaha atmıştı. "Ben de böyle olacağını bilmiyordum."

HyungWon bir süre sustuysa da konuşmalar aklında tekrarladıkça hem utanıyor hem de sinirleniyordu.

"Neymiş? Üzgün görünüyormuşmuşum. Seni öldüreceğim. Bak o zaman kesin üzgün olurum." diyerek HoSeok'un sırtına atlamış ve boğazına sarmıştı kolunu.

HoSeok onu sırtından indirmeye çalışırken "Yapma, ölmek için fazla güzelim." demeye çalışıyordu. Tabii boğazı sıkıldığından her ne kadar sözcükler dudaklarından tam çıkmasa da HyungWon'un onu anladığını biliyordu.

HoSeok birkaç saniyenin ardından gülmeye başlamış ve HyungWon'u sırtından indirip kendini yere atmıştı.

HyungWon da dayanamayarak onunla birlikte gülmeye başlamıştı. O da kendini yere bırakırken HoSeok ile o kadar çok gülüyorlardı ki sesleri koridor boyunca yankılanıyordu.

Sonunda onu güldürebiliyor olmak, onun şu anki mutluluğuna sebep olmak HoSeok için tarifi imkansız bir duyguydu. Kahkaha seslerinin birbirine karışması bir ilkti onlar için. HoSeok bunun son olmasını istemiyordu.

Yapılı genç gülmeyi kesip karşısında hâlâ kahkaha atan cılız bedenin gülüşünü izlemeye başlamıştı. Gülmek ona herkesten çok yakışırken onun acı içinde kavrulması dünyanın insanlara berbat davrandığının bir kanıtı olmalıydı.

...

Fazlasıyla güzelsin. Kelimelerle anlatılamayacak kadar çok. Sanki bu dünya ile dalga geçilmek için yaratılmışsın gibi. Bu çirkin yer için fazla güzelsin. Sen tanrının bu aptal yer ile dalga geçişisin. Sanki buranın aslında bize gösterilmeye çalışıldığı kadar iyi olmadığını, gerçekte ne kadar çirkin olduğunu gösteren güzel bir meleksin. Yaralı bir melek. Güzelliğiyle dünyanın çirkinliğini gözler önüne seren bir melek. Tanrının meleği. Üzgünüm tanrım. Ama meleğini çalmak istiyorum.

O gece günlüğüne yazdı bunları. Kelimelerle arası iyi olmamasına rağmen, ilk defa kendini ifade edebildiğini düşündüğü cümleleri sıraladı peş peşe.

solitude °hyungwonhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin