Fakat ne zamanki dudakları bir göz yaşını yakaladı, tenimin üzerine, “Ağlama,” diye fısıldadı. O zaman kendime engel olamayarak gözlerimi kapattım ve bunun farkında olduğunu bilerek lanet ettim.

Bedenim bile bana itaat etmezken, ben onun kalbinin benim için atmasını nasıl isteyebilirdim ki?

“Yapma,” dedim kendimi ondan kurtarmak adına geriye doğru çekerken. “Lütfen…yapma.”

Oysaki ona ne için yalvardığımı dahi bilmiyordum. Neyi yapmamasını istiyor, ne için tutuşunu terk etmeye çalışıyordum, karar veremiyordum. Ama tek dileğim, canımı daha fazla yakmamasıydı. Eğer daha fazla yakarsa…daha fazlası olabilir miydi?

Kaşları, mümkün olabilirmiş gibi daha derine doğru kavislendiğinde diliyle dudaklarını ıslatarak bakışlarını üzerimde sabit tuttu. “Neyi?” dedi anlamsızca. “Neyi yapmayayım?”

Hiçbir şey anlamıyor oluşu, bana ne yaptığını görmüyor oluşu göz yaşlarımı tetiklediğinde, dudağıma süzülen bir damlayı dudaklarımı birbirine bastırarak yok ettim. Kendimi çaresiz hissediyordum. Mümkünse yerin yedi kat dibine yerleşmeli, hayatım boyunca da ortada kalmalıydım. Atlas’a olan aşkım umurumda bile olmazdı, onu uzaktan sevmiştim; devam edebilirdim.

“Beni mahvediyorsun,” diyerek itiraf etmekten kaçındığım cümlenin dudaklarımdan sızmasına izin verdim. Karşısında daha fazla küçük düşmek, artık dert olarak algıladığım bir konu değildi. Beni tüm çıplaklığıma görmüştü. Daha fazlasının bir zararı olmazdı. Acizane aşkımdan haberdardı nasıl olsa.

“Beni her seferinde mahvediyorsun, Atlas.”

Titrek nefesimi ciğerlerime doldurarak bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Temiz havayı içime çekebildiğim kadar kuvvetle çektim, beni iyileştirecek olan şey oksijenmiş gibi yardım dilendim.

Elbette yararsızdı.

Atlas’ın dudaklarını aralayarak bir şey söyleyeceğini fark ettiğimde sırada konuşmaya devam ederek her ne söyleyecekse cümlesini ağzına tıktım. Eğer bir şeyler söylerse, kalbime tekrar dokunursa bir daha yapamazdım. Ona acımı dökmeliydim. Belki halimi görür, kanayan yaralarımın ne kadar derin olduğunu fark eder ve beni incitmekten vazgeçerdi.

Yapar mıydı?

“Beni incittiğini biliyorsun ve bunu umursamıyorsun,” dedim ağlamaktan kısılan sesimle beraber. Sesim, hıçkırığımla karıştığından ötürü boğuk çıkıyordu. “Beni sen öldürüyorsun. Bir insanı umut öldürebilir mi?”

Bedenim sarsılır, gözlerim kısılırken artık kontrolüm tamamen ellerimden kayıp gitmişti. Dışarıya çorapla fırladığımdan ötürü nemli çimler ayaklarımın üşümesine, yere uzandığımdan ötürü de bedenimin titremesine neden olmuştu. Fakat bunun için sarsılmadığımı gayet iyi biliyordum. İçimdeki fırtına hepsinden büyüktü.

“Öldürüyormuş,” diyerek devam ettim cümleme. Göz yaşlarım kelimelerim üzerinden kayıp ruhuma süzülüyordu. “Hem de defalarca. Oysaki umut insanı hayata bağlar, Atlas.”

Umut öldürüyordu beni. Atlas’ın verdiği, daha sonrada çekinmeden parmaklarım arasından kopartıp aldığı o umut beni her seferinde mahvediyordu. Beni sevmemesine razıydım fakat darbe üzerine darbe almış kalbim, onun dokunuşuna alıştıkça sırf o beni iyileştirecek diye daha fazla kanamak istiyordu.

İnleyerek saçlarımın diplerine parmaklarımı geçirdim. “Benden ne istiyorsun?”

Ses tonum kızgın değildi. Aksine, onun dudakları arasından çıkacak bir cümleye muhtaçtım. Benden ne istediğini, beni öldürmekten vazgeçmesi için ne gerektiğini öğrenmeye muhtaçtım. Biraz daha yaşarsam, biraz daha sevebilirdim onu böylece. İzin vermeliydi. Yaşamama izin vermeliydi.

OKYANUS KADAR MAVİWhere stories live. Discover now