6 | GECE

62.5K 2.4K 744
                                    

"Ben ki zamansız bahçeleri
kucakladım
Güzeller bende kaldı
İbrâhîm
Gönlümü put sanıp da kıran kim."

- Asaf Halet Çelebi

***
Arianna Saval
Adoucit La Melodie

***

Yalanın keskin zehri tüm kalbime işlemiş her zerresini taşlaştırırken soğukkanlı bir ifadeyle duyduğum hakikatin üzerime bıraktığı ağırlıkla usulca odama girdim. Bacağım olanca gücüyle sızlıyordu ancak kalbimin sızısının yanında üzerinde durulamayacak kadar hafif bir sızıydı bu.

Usulca dantel örtü serili yatağıma otururken ellerimi başımın arasına alıp dirseklerimi dizlerime yasladım. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı şaşırmış bir halde gerçekleşmesini istediğim düşlerle ve içimi acıtan hakikat arasında bir yerde sıkışıp kalmıştım adeta. Bir çok duyguyu beraberce ağırlıyor olan incinmiş kalbim ise acı içindeydi.

Baskın gelen duygu bilhassa hayal kırıklığıydı.

Evet, büyük bir hayal kırıklığı içerisindeydim. Zira benim tanıdığım İskender kendi dahil hiç kimseye zinhar yalan söylemez, bu alçaklığı yapmazdı. Hele ki av evinde aramızda doğan, adı konulamaz yakınlaşmanın ardından asla.. Bana umut vermişti, belki de onun tarafından umut almaya gönüllü zayıf kalbimin bir yanılgısıydı bu. Ne olursa olsun incinmeyi ve ona karşı hayal kırıklığı içerisinde olmayı kendime hak görüyordum.

Kendimi geçtim sözlüsü Cavidan hiç mi aklına gelmemişti o mahrem anlarda, gözlerindeki o kesif arzuyla tenime dokunurken yaptığı ihanetin altında hiç mi ezilmemişti. Yaşlarla sızlayan gözlerimi sıkıca kapatırken titrek bir nefes verdim.

O böyle biri değildi, bu kadar aymaz, arzularının kölesi olan, zevcesi olma yolunda ilerleyen sözlüsünü bile isteye üzecek yahut aldatacak bir adam değildi. Asla değildi. Karakteri gereği erdemli ve onur sahibi bir insandı. Ancak kulaklarımla işitip, gözlerimle gördüğüm manzara tezimi çürütmeye yetecek mahiyette ayrıntılardı. İçine girdiğim kıyasımukassem vaziyetten bir türlü kurtulamıyordum.

Yedi aya yakındır hizmetinde çalışarak çatısı altında yaşıyordum. Nasıl olur da haberim olmamıştı bu izdivaçtan. Nasıl olur da Cavidan'ın adı bir kez olsun geçmemişti.. Aklım almıyordu. Son bir kaç gündür yaşadığım ve gerçekliğinden emin olamadığım hızlı hadiseler karşısında iyiden ahmaklaşmıştım. Artık hiç bir şeyi irdeleyip sorgulamak istemiyordum.

"... hasretine tabi tuttuğun sözlünü getirmemek de olmazdı elbet.."

Yüreğimi sıkan sözler beynimde tekerrür edip dururken beni her an ağlatıp dağıtacak düşüncelerden kaçıp üzerimdeki toz toprak kaplı elbiseleri çıkardım ve daha sonra yıkanmaları üzerine yatağımın kenarındaki hasır sepetin içerisine bıraktım. İşlemeli dolabımdan aldığım lavanta kokulu mürdüm rengi elbisemi yarama dikkat ederek giyerken çiçekli pabuçlarımı ayağıma giyinmiş saçlarımı bağlamak üzere aynanın karşısına geçmiştim.

Uyuyup dinlenecek vakit değildi şimdi. Görevimi ve işimi unutmamam icap ediyordu. Gönül muhasebelerimi bu oda sınırları içerisinde bırakıp işimin başına geçmeliydim. Velhasıl aklımı başıma toplayıp hiç bir şey olmamış, kalbim paramparça kırılmamış yahut hayal kırıklığına uğrayıp kandırılmamış gibi davranacak kendime acımaya bir son verecektim. Aksi halde akşama kadar ağlayıp tıpkı bir zavallı gibi odamdan çıkmayacaktım.

Her ne kadar en kolay ve en ferahlatıcı yol ağlamaktan geçse de şimdi yeri değildi. Hiç değildi.

Kuvvetle muhtemel Vahide teyzelerin iki ayağı bir pabuca girmiş olmalıydı. Gidip yardım etmem lazım geliyordu. Bacağım sızlasa da yürüyebileceğim düzeyde iyiydi, bu durumda yatıp uyuyarak bencillik gösteremezdim. Gümüş saplı fırçamla üstünkörü saçlarımı tararken aynadaki yansımama baktım.

Hasbelkader Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin