21 | MUKAVEMET

16.5K 1.3K 522
                                    

"Ama bence insan, ölümden kaçamayacağını bilen tek hayvandır. Diğer hayvanlar anı yaşar. İnsanlar bunu yapamadığından umudu icat etti."

- I'm Thinking of Ending Things

***

Song for Bob
Nick Cave & Warren Ellis

Dalgakıran
Eylem Aktaş

(Song for Bob, The Assassination of Jesse James'e ait müthiş bir parça. Tüm soundtrack ve film tarafımca şiddetle tavsiye edilir.)

Keyifli Okumalar!

***

Acı bizi büsbütün çıplak bırakan tek şeydir. O tüm hücrelerimizde hüküm sürerken, getirisi emsalsiz yorgunluk bizi çepeçevre kuşatıverir. Beynimiz yepyeni bir kimlik yaratıp, sıfırdan bir hikaye kurgulayarak kendini kandırma yeteneğine artık muvaffak olamaz ve serotoninden yoksunlaşır. Dolayısıyla her gün giyindiğimiz o sahte mutluluk görevini yerine getiremez. Her şey anlamını yitirir, bedenimiz güçten düşer ve en temel ihtiyaçlarınız dahi birer külfet haline gelir. Bomboş bir zihin, bu gibi durumlarda hayatta kalmanızı sağlayan belki de tek şeydir. Zira evvela kayıtsız olmanızı sağlar. Etrafınızda süregelen hayat koşuşturmacasına, kendinize, ve en çok da sizi yiyip bitirmeye gönüllü yatılı misafiriniz olan acıya...

Tüm bu saçmalıklar yirmi yaşında, çiçeği burnunda bir anne adayı için ne munis(!) düşüncelerdi. Ölümcül soğuğun itinayla sirayet ettiği buharlaşmış pencerenin camına kızarmış ince parmaklarıyla bir şeyler karalamayı bırakıp oturduğu berjere iyice gömüldü. Keşke şu antika eşyanın gizli, bambaşka dünyalara açılan saklı bir bölmesi olsaydı. Ardında bırakacağı kimseyi zerre düşünmeden, onu nelerin bekleyeceğini umursamadan parçası olacağı payidar bir başı boşlar gezegeni.

Tasavvur edilmesi güç sıkıntıların üstesinden, gerçekleşmesi güç hayaller kurarak imtina etmek vaziyeti daha müşkül kılmak dışında bir kar getirmiyordu. Kara kışın emaresini bırakmaktan gocunmadığı kurumuş dudaklarını sıkıp yeniden cama döndü. Karlarla kaplı koca bahçe bulutların ardında gizlenen güneşin nazlı ışıklarıyla narince aydınlanmış, yaşını almış emektar dünyaya bir gün daha bağışlamıştı. Kuşluk vakti ne umut verici şeydi. İntihar eşiğine getiren acıların, kayıpların, geçim derdi yaşayan, türlü illet hastalıkla, çocukların yitip gittiği kanlı savaşlarla canhıraşça mücadele eden insanlardan habersiz ne de güzel ışıldıyordu.

Çam ağaçlarından birinden, bahçe zeminine süratle iniş yapan ve elleri sevimli ağzında ürkekçe etrafı kolaçan eden sincaba kaydı bakışları. Belki de Nietzsche haklıydı, umut etmek kötülüklerin en büyüğüydü, ve bizler asırlardır bu mutluluk vadeden masum takkeli duygunun esiri olmuştuk.

Uykusuz nice geceyi ağırlamış badem gözler kederle kapanadursun elcazı stresle sancılanan midesine kondu. Dünden beri hayatta olmadığını hissediyordu. Sıcacık kanı damarlarında gürül gürül akıp ona ve kendisine bir yaşam armağan ederken Karaca kendi hayatına dışarıdan şahit olan bir yabancı gibiydi deyim yerindeyse. Onca hengame, geri dönüşü olanaksız söz, validesinin adına verdiği mutabakatın esamesinin okunmadığı büyük karar... Hepsini puslu bir camın ardından izlemişti zannedersiniz.

Hasbelkader Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin