"Klasik Türk Müziği. Böyle gecelerde olmazsa olmaz. Sevdin mi?"

İyice kulak kesildi. "Bugüne kadar duyduğum hiçbir şeye benzemiyor. Ama sevdim." Masaya, ekrana, en son bana baktı. "Başka bir dünyaya transfer olmuş gibiyim."

"Ana fikir de buydu!" dedim sevinçle. Artık son uyarılarımı yapacaktım. "Şimdi. Rakı aceleye gelmez. Sarhoş olmak için içilmez. Yavaş yavaş içer yavaş yavaş yersin. Yiyip kalkmak değildir amaç. Saatlerce oturur zevkini çıkarırsın."

"Peki," dedi gülerek. "Bu yapabileceğim bir şey."

"Güzel." Ciddiyetimi hiç bozmadan bardaklardan birini elime aldım. "Bardak önemli aslında. Standart rakı bardağı bundan ince olur ama bu da yeterince iyi."

Buz almak üzere uzanmıştım ki durdurdu beni. "Bir sakıncası yoksa ben sek içmek istiyorum."

'Çarpmasın sonra?' diye sormak istedim. Ama tuttum kendimi. "Gerçekten mi?"

"Aromasını alabilmek istiyorum."

"Peki sen bilirsin. Ama dikkatli olmalısın." Rakı zaten çarpardı. Sekken haliyle daha da fena çarpardı. Bir duble bardağa koydum. "Bazıları bunun daha erkekçe olduğunu söyler..."

Güldü hafif gururlu bir ifadeyle. Erkek milleti milliyetinden bağımsız hiç değişmiyordu. 'Çarpıl da gör!' dedim içimden. Kendime de bir tek, bol su ve buz koydum. Rakı beni çarpıyor, bilmem belli oluyor mu?!

Hala gülen gözlerle bardağıma baktı. "Sanki çok fazla su koydun?"

"En kötü sarhoşluk anılarımın suçlusudur rakı. Temkinliyim biraz."

"Evdeyiz, temkinli olmana gerek yok."

Halına kusarsam görürsün temkini! "Film kopsun istemem," dedim kibar kibar. (*Don't want a blackout)

"Wow. Bu kesinlikle görmek isteyeceğim bir şey!"

Sanmıyorum James. "Ama benim görmeni isteyeceğim bir şey değil," dedim sakince.

Mütevazı soframıza baktı. Adamı açlıktan öldürecektim. "Şimdi ne yapıyorum?*" (*What do I do now?)

"Hepsinden birer parça tabağımıza alacağız." Akabinde ikimize de birer tabak hazırladım.

Kadehini kaldırdı. "Türkçe'de 'cheers' nasıl deniyor?" (*How do you say cheers in Turkish?)

"Direkt çeviri 'neşeye' olabilir. Ama daha çok sağlığa ya da şefere deriz.*" (*A direct translation would be 'neşeye' but we usually drink to health 'sağlığa' or to honor 'şerefe')

Kafası karışmış gibi görünüyordu. "Biraz zormuş..."

Gülümsedim bardağımı bardağına çarparken. "Şerefe!"

Gözlerini kısıp dikkatle "Şeeeğrefeğ!" dedi o da. Önce bir kokladı bardağı üzerinden sonra da çekingen bir yudum aldı. Kaşları saçlarına kadar fırladı neredeyse. "Vuu. Sağlammış!"

"Sana söylemiştim!" Sepetten ikimize de birer ekmek çıkardım. "Artık başlayabiliriz. Afiyet olsun!"

İlk çalı fasulyesine gitti eli. "Bunu çok merak ediyorum! Ot gibi bir şeydi çiğ hali!" Her mimiğini izliyordum lokmasını çiğnerken. Gözleri kapandı bir an için. "Sanırım öldüm ve cennete gittim." Gözlerini açıp yüzüme baktı. "Bu inanılmaz!"

"Belki de seni açlıktan öldürdüğüm için güzel geliyordur!" dedim şüpheyle yüzüne bakarken.

Kafasını aceleyle iki yana salladı. Bu kez şakşukayı denedi. Ağzı doluyken konuşmaya devam etti. "Hayır ciddiyim. Sebzelerin bu kadar lezzetli pişirilebileceğini bilmezdim!"

Kapak Modeli 🌙Yarı Texting🌙 (Tamamlandı)Where stories live. Discover now