Deniz kokusu Bölüm 4

2.7K 55 6
                                    

Paylaştığım müziklerle okuyabilirsiniz..:)

(1996-ağustosun ortaları)

Günlerin sıradanlığı eskisi gibi değildi artık. Bu alışkanlık mı olmaya başlamıştı yoksa o günün etkisi var mıydı bilmiyorum. Annem yaralarımı görünce  endişelense de onun düşünecek çok daha önemli mevzuları olduğuna emindim.  Üzülmesini istemediğimden düştüğümü söylediğimde üzerinde çok durmadı. İlk yalanım değildi ama çok da yalan sayılmazdı.  Babam gittiğinden bu yana ara ara  geceleri ağlayan sesleriyle uyandığım oluyordu. Yanına gitmek istiyordum fakat üzülür diye bir adım gidemiyordum. O kadar küçükken bile bazı şeyleri kavrıyor olabileceğime şaşmak gerekirdi. İnsan beyni ve ruhu oldukça şaşılacak türde dizayn edilmiş olmalıydı. Annem buraya gelmemizin sebebini bana hala söylememişti ancak ben babamla yaşadıkları o kavganın neden olduğunu biliyordum. Yetişkinler gerçekten aptaldı. Çocukların hiç bir şey anlamayacaklarını düşünecek kadar ne yaşamış olabilirlerdi? Elbette iyi yada kötü şeyleri hissederdik. Belki onlar gibi yaşlı değildik ama anlayabildiğimiz anlar vardı.

Annemi Uzun askılı pantolonun üzerine giydiği oduncu bol gömleğin üzerine saldığı uzun saçlarıyla hatırlıyordum. Bir sanatçıydı. Diğer evdeyken birlikte resim çizmeyi severdik. Hayır daha çok oyun oynamayı. Yine öyle bir gündü. Üzerimde beyaz bir t*sört varken altımda mavi kot bir pantolon vardı ve ayaklarım çıplaktı. Odanın birini resim odası olarak ayarlamıştı annem. Yalnızca bir koltuk vardı. Yerlerde nüşamba varken sağ tarafa yaptığı tabloları dizmişti. Çıplak ayaklarla o odada koşmak son zamanlarda yaptığım en eğlenceli işlerden biriydi. Ellerim ve yüzümün belirli kısımları kırmızı, sarı ve mavi   renklerdeydi. Annem yüzüme bakıp gülmeye başladığında kaşlarımı çattım: "Bu suratının hali ne böyle? Seni gören sirkten kaçtın zanneder." Diyerek sarı saçlarımı karıştırırken saçlarımın kıvırcık sarı uçları gözlerimin üstüne düştüğünde fırçama daldırdığım kırmızı boyayı onun yanağına boydan boya çizip gülmeye başladım. Annem ağzını açmış şaşkın bir halde bakarken gülerek peşimden koşmaya başladı. Sanırım oda da bir kaç tur atmıştık. Tam beni yatay bir şekilde koltuğunun altına aldığı sırada kapı çaldı. Gülerek kapıyı açmaya gittiğimizde ben hala annemin koltuğunun altındaydım. Bahçe kapısına geldiğimizde komşuların ve komşu çocuklarının garip garip bizi izlediklerini gördüm.

Kapıda ki takım elbiseli bir adam, anneme bir kağıt uzatırken o da beni kucağından indirdi. Onlar konuşurken o neşeli atmosfer bir anda dağılmıştı. Annemin yüzü düştüğünde başını sallayıp içeri yürürken ben bahçe kapısındaydım. Adam başımı okşayıp giderken ben kapıda arkasına baktım.

Birden karşıda onu gördüm. Beni hem korkutup, hemde kendince korumaya çalışan şerif denen çocuğu. Nedense garip bir iç güdüyle gizlenme gereği hissetsem de ona bakarken kımıldayamadım. İspanyol paça siyah pantolonunun üzerine beyaz gömlek giymiş ve eteklerini içine koymuştu ama boynunda ki iki düğmesi açıktı. Kahverengi saçları benimkiler gibi dağınık ve uçları kıvırcık değildi. Ensesinde ki saçları kısayken önde ki perçemleri neredeyse gözlerinin önüne dökülüyordu. Gözlerimi hızla kırparken onun bana belli belirsiz gülümsediğini gördüm. Yanında ki çocukların parmaklarını bana doğru göstererek gülüşmeleri canımı sıkmıştı ama neden güldüklerini anlayamamıştım.

"O ne surat lan. Boyacı mı olcan sen. Suat abinin yanına işe verelim seni." Diye alay ederken yanında ki çocuklardan biri kapıya yaklaştı. İnce uzun boylu, kıvırcık turuncu saçlı ve benekli çocuktu bu.

"Resim yaptık biz." Diye cırladığımda o gülmeye devam ediyordu.

"Resimmiş hadi lan ordan." Diye söylenirken sırıttı "Ne işiniz var oğlum sizin bur da siktirip gitsenize mahallemizden." Dedi,

SAKLI Kalan (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin