15. Gizem(Beni Bekleyen Ev)

En başından başla
                                    

Judegard'ın yanından ayrıldığımda, akşam yemeği saati yaklaşıyordu. Yemek salonundan içeri girmenin düşüncesi bile karnıma ağrılar girmesine neden oluyordu. Her şeyin bu kadar karmaşıklaşmış olmasından nefret ettim bir an. Hayatımda yolunda giden tek bir şey yoktu.

Öğrenciler kafeteryaya doluşmaya başlamadan, kafeteryanın en ücra masasına gidip oturdum. Şu an birileriyle karşılaşmak tam bir kabus olurdu. Belki küçük seyahatimden döndükten sonra olan bitenle yüzleşmeliydim. Kendime her şeyin düzeleceğini telkin edip durdum. Oysa buna zerre umudum kalmamıştı.

Ben düşüncelere dalmışken, önüme bir tabak patates kızartmasının süzüldüğünü fark ettim. Başımı kaldırdığımda, Spherudy yanı başımda duruyordu. Siyah saçları her zamanki gibi aşçı şapkasının içine tıkıştırılmıştı ve bıyıklarının örttüğü sıcakkanlı gülümsemesi kendini belli ediyordu.

"Patatesler çok güzel. Çıtır çıtır. Sevdiğin gibi," dedi belirgin aksanıyla.

"Teşekkür ederim ama hiç iştahım yok," dedim gülümsemeye çalışarak.

"Bu... ne denir... müessesemizden," dedi bir kez daha tebessüm ederek.

Onu kırmak istemediğim için bir tanesini ağzıma attım. Sonra cebimdeki kartımı çıkardım.

"Yo, yo, yo," dedi eliyle elimi örterek. "Müessesemizden. Bizden. Sen yemeseydin çöpe gidecekti bunlar. Kimse yemez... yani."

Arkasını dönerek mutfağa geri döndü. Oysa akşam yemeğinde en çok tercih edilenin patates kızartması olduğunu biliyordum. Ve fritözü henüz açmış olduğu üstünden çıkan dumanlardan anlaşılıyordu. Arkasından bakarken kendi kendime gülümsedim.

Teşekkürler Spherudy. Sen bu okulu benim için çekilebilir kılıyorsun.

Ben patates kızartmalarını yerken, kafeteryaya insanlar dolmaya başladı. Spherudy masadan masaya koşuşturuyor, bir şekilde her yere yetişiyordu. Büyü güçleri olmamasına rağmen tüm bunlarla nasıl baş edebildiğini merak ettim bir an.

Bir patates kızartmasını daha hüpletirken gözlerim saate kaydı. Vakit hızla geçiyordu. Yokluğumu fark ettiklerinde arkadaşlarımın ne yapacağını merak ediyordum. Benim için endişelenirler miydi? Peki ya ejderha gösterisi? Acaba ona gidecekler miydi? Sonuçta artık 4 kişiydiler. Bunun cevabını öğrenmek istediğimden bile emin değildim.

Bir bardak da kahve içtikten sonra (Spherudy'nin dediğine göre devasa kelebeklerle dolu bir adadan ithal edilen özel kahve çekirdekleriyle yapılıyormuş.) vakit yaklaşmıştı. Eşyalarımı toplamak için odama çıktım. Bavulumun içine birkaç tişört ve pantolon, birkaç tane de büyü kitabı atmıştım. İşin doğrusu bavul, kıyafetlerden çok büyü kitaplarıyla doluydu. Uyumadığım süre zarfını değerlendirip derslerden geri kalmamayı aklıma koymuştum.

Bavulumu kapatırken Calista içeri girdi. Yatağının kenarına otururken bana bir bakış attı.

"Biri yolculuğa mı çıkıyor?"

"Amcamı ziyaret edeceğim," dedim bavulun fermuarını çekerken.

"Amcanla yaşamıyor muydun?"

Neyi kastettiğini anlamadığımdan çatık kaşlarla ona baktım.

"Neden sadece eve gidiyorum demiyorsun?" diye sordu elini yana açarak.

"Bilmem."

Açıkçası benim gerçekten ev diyebildiğim tek yerin şu anda babamın bir başına yaşadığı ev olduğunu bilmesine gerek yoktu. Çocukluk travmalarını insanların üstüne boca etmemeye çalışıyordum.

Bavulumu peşimden sürükleyerek odadan ayrıldığımda, temkinli bir şekilde etrafıma bakındım. Etrafta kimse yoktu. Odaların bulunduğu koridorun sonundaki merdivenlerden dikkatlice indim. Ortak salondan orta bölüme geçerek, kat büyüsünü kullandım ve okulun kapısının önünde belirdim.

Bahçeye çıktım. Hava serindi. Nazikçe esen bir rüzgar kıvırcık saçlarımın savrulmasına neden oldu. Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Ceketime biraz daha sıkı sarılarak etrafa bakındım. Quamfer henüz ortalıkta yoktu.

Geçitlere doğru bavulumu sürükledim. Taş geçitler, geziler sırasında olduğundan çok daha soluk görünümlüydüler. Quamfer onları aktifleştirdikten sonra, kolayca amcamın yanına gidebilmeyi umuyordum. Tabii, Faresmine'da olduğu gibi bir kaza yaşanmazsa.

Kısa süre sonra Quamfer okulun kapısının önünde belirdi. Bana doğru ilerlerken elinde bir şey tuttuğunu fark ettim. Bir battaniyeyi andırıyordu. Yanıma geldiğinde bana gülümsedi.

"Bay Quamfer geçitler beni kolayca amcamın yanına ulaştıracaktır, değil mi?"

"Geçitleri kullanmana ne yazık ki izin veremem," dedi Quamfer. "Daha bu sabah bir öğrenci ejderha gösterisine gitmek için geçitleri kullanma izni istedi ve onu da reddetmek zorunda kaldım."

Şimdi kafam gerçekten karışmıştı. Burada seyahat etmenin en pratik yolunun geçitler olduğunu sanıyordum.

"Neden?" dedim şaşkınlıkla.

"Kimliği belirlenemeyen biri geçitleri kullanıyor ve güvenlik sağlanıncaya dek kimse geçitleri kullanamayacak," dedi Quamfer.

"Peki ben nasıl gideceğim?" derken sesim aksi çıktı.

Uyku iksirinin yan etkileri kendini gösteriyordu.

"Daha eski bir yöntemle," dedi Quamfer. Elindeki battaniyeyi açarak bana gösterdi. "Seyahat battaniyesiyle yüzyıllar boyunca mekanlar arası yolculuk mümkün olmuştur."

"Bu tam olarak nasıl çalışıyor," dedim battaniyeyi gösterirken. Dokunursam havalanacağımı düşünüp battaniyeye mesafeli duruyordum.

"Sen sadece evinin önünde durduğunu hayal et," dedi Quamfer. "Evin çatısı, pencereleri, evine giden yol... Gözünün önünde canlandırabileceğin kadar fazla detay canlandır."

Gözlerimi sıkıca yumdum ve Lueline'ı hayal ettim. Eve doğru uzanan nergislerle bezeli yol, pencereden görünen kasabanın ışıkları, geceler boyu önünde pineklediğim kitaplık, saatlerce yatağımda uzanıp romanlar okuduğum odam. Hepsini aklıma getirdim. Tüm detaylarıyla.

Yüzümde bir gülümseme belirdi. Quamfer tam o esnada battaniyeyi üstüme attı.

Ve bir anda toprak beni içine çekti. Ayaklarımın altındaki zemin tarafından vakumlanırken, can havliyle çırpındım. Debelendikçe daha çok battım. Ciğerlerime derin bir nefes çektiğim anda, boylu boyunca toprağın altına gömüldüm. Her yer kapkaranlıktı. Ciğerlerim havasızlıktan daralırken, öleceğime neredeyse emindim.

O sırada yüzümü okşayan ferah bir esintiyle kendime geldim. Derin bir nefes aldım. Canlı canlı gömülmek böyle bir his olmalıydı.

Gözlerimi aralarken tereddütlüydüm. Üstümü silkelerken karşımda beni bekleyen ev görüş alanıma girdiğinde, korkunun tüm bedenimi ele geçirmesine izin verdim.

Burası kesinlikle benim evim değildi.

"GÖLGE" - Magic Serisi I ∞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin