level 29: "yeteneklerini keşfet, Bojae."

Comenzar desde el principio
                                    

Ve onun için çırpınan kalbimin bu sevgi dolu köşesi, çaresizce onu ne kadar sevdiğimi hatırlatıp durdu.

Onu böylesine nasıl sevmiştim, nasıl kapılmıştım ki ona böyle?

Ve şimdi, yapayalnız çöktüğüm bu beton zemine onun için akan göz yaşlarmı döküyordum.

Heemin ile arkadaş değildik, Jungkook ile aram berbattı.. kimsesizce okulda Yoongi'den saklanarak zaman geçiriyordum.

Açıkçası Yoongi veya Taehyung son zamanlarda benimle pek ilgili değildi, sebebi benden önce yok etmeleri gerek Jungkook'du pek tabi.

Acaba o, hala benim zayıf noktam mıydı?

Sabahları, benden erken uyanıp daha ben odadan çıkmadan o evden çıkıyordu, okulda onu gördüğümde Sooyoung'la yemek yerken ya da kadroya yeni dahil olan Hoseok'la gizlice konuşurken görüyordum.

Hoseok, harika bi casustu, yolda yürürken bana çelme takıyor, omuzuma vuruyor ya da kitaplarımı düşürmeme sebep oluyordu ama tenhada kaldığımızda, tüm yaptıkları için özür dileyip bana biraz da brownie veriyordu.

Bu onu benim için iyi biri yapar mıydı bilmiyorum ama beni Jimin dışında gözetleyen biri olduğunu hissediyordum en azından.

Akşamları Jungkook eve geç geliyordu ve böylelikle benden uzak durma işini başarıyla hallediyordu.

Onunla konuşmama bile fırsat vermiyordu ama.. ben de kırılmıştım.

Belki bunların hepsi, onun içinde zordu ama.. benim için de kolay değildi. Her şey. Sanki bir kar topu büyüyordu. Hayatım magmaya doğru kayıyordu.

Soyunma odasının kapısının açılma sesiyle irkildim, "Hey, Bojae!"

Korkuyla yerimde büzüşürken büyük numara erkek ayakkabılarını içine sindiğim kabinin önünde durduğunda onları alttaki açıklıktan görüyordum.

"Pekala, kapıyı açıyorum."diye uyardı, "Umarım bu kabini gerçekten amacı için kullanmıyorsundur."

Duvarla bütünleşirken kapının kolunun açılma sesi havada kaldı.

Lanet olası kabinlerin neden kilitleri yoktu ki?

Taehyung'un bakışlarında, öfke, alay ve ya herhangi bir endişe verici ifade yoktu ama o sevimli gülümsemesi olan bir katilden farksız değildi. Bu yüzden yüz ifadesini okumak anlamsızdı.

Elini öne uzatarak sanki korkmuş bir hayvana yaklaşır gibi kabine girdi, "Hey, iyi misin?"

"Sana ne?"dedim. "Ne istiyorsun?"

Güldü, "Seni öldürmek için geldiğimi düşünüyorsun, değil mi?"

Kollarımı önümde birleştirdim. Zayıf biri olmayacaktım. Yeterdi artık, her zaman birilerininbeni koruyamazdı sonuçta.

"Ya ne için geldin?"dedim, "Veya beni nasıl buldun?"

"İyi göründüğünü söyleyebilirim?"diyerek dalga geçtiğinde mimiklerimi oynatmadan dik dik ona baktım.

"Ah peki.."dedi. "Martha söyledi taman mı?"

Kollarımı iki yana indirdim, "Ah.. peki beni öldürmesi için anneme mi götüreceksin?"dedim. Korkudan dizlerimin arkası titriyordu ama bunu belli etnek istemiyordum.

Zaten Taehyung da öyle sert ve korkutucu bir davranış içinde değildi, yine de tetikte olmak gerekiyordu.

"Neden her şeye bu kadar çabuk teslim olmuş gibisin?"diye sordu.

End Game ; 𝐣𝐣𝐤 [ᴇɴᴅᴇᴅ]Donde viven las historias. Descúbrelo ahora