(26) Kalbimin Sorunu Ne?

En başından başla
                                    

Aslan Bey'in gözleri buğulandı. "Yankı demiştin bize." Gömleğimin düğmelerini açtım ve gömleği sıyırarak onlara kolumdaki damgayı gösterdim. "Bana bunu yapan kişi adımı Yankı koydu..." dedim.

Kolumdaki damgaya bakan Aslan Bey sarsılmıştı. "Ve sen de yıllarca o adı taşıdın, öyle mi?" Yenilgi içinde gözlerini yumdu ve bir damla gözyaşı süzüldü. Bu gözyaşı yedi yaşında savunmasız kalan bir çocuk içindi. Belki de babasına ihtiyacı olan tek anda kimsesiz kalan bir çocuk içindi.

Ağlamıştı kaybettiğimiz onca yıla. Babasız geçirdiğim koskoca yirmi yılın sebebi olarak kendisini suçluyor ve buna gözyaşı döküyordu. Acaba onun da gözlerinin önünde yedi yaşında küçük bir kız çocuğunun hayali canlanıyor muydu? Çığlık çığlığa yatakta gözlerini açan ve ağlayarak koluna değen damgadan kurtulmaya çalışan küçük bir çocuk...

"Ben bilmiyorum, Sedef." Bana doğru sarsakça bir adım atan Aslan Bey, "Bilmiyorum," diye fısıldadı. "Onca yılın bir telafisi olur mu, bilmiyorum." Dudaklarım titrerken başımı iki yana salladım. "Yedi yaşındayken belki vardı ama yirmi yaşında yok..." Büyüdüm ya ben, büyüdüm. Anne ve babasız büyüdüm, şimdi yoktu kaybettiğim yılların telafisi.

Sustu Aslan Bey ve Fırat Bey. "Olmaz da," dedi boğuk bir sesle. "Nasıl olsun ki? Dile kolay, koskoca yirmi yıl." Peki, bunları söylerken neden Aslan Bey gibi ağlamaklı bakıyordu. Neden geçmişe dönüp beni o yurttan çekip almak ister gibi bakıyordu? Arkadaşına göre daha sert bir mizacı olan Fırat Bey, zamanı kökünden söküp benim için yeni anılar yaratmak ister gibi bakıyordu.

"Benim kızım çıkmamanı diliyorum." Yalvarırcasına bana bakıyordu ve her an ağlayacak gibiydi.

"Yıllardır bir evlat hasretiyle yanmışken, sahip olduğum tek çocuğun bir yerlerde benden uzak büyümüş olmasına katlanamam," diyerek hıçkırdığında daha fazla dayanamadı ve aramızdaki son adımı kapatıp bana sarıldı. Beni göğsüne çekince kendimi tutamayıp sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Böyle olmamalıydı. Bu şekilde olmamalıydı.

"Affet Sedef, affet..." diye yalvardığında, titreyen sesi onun da ağladığını gösteriyordu. Onun kokusunu içime çekerken bir baba sıcaklığını ilk kez yaşıyordum. Onun gücünü kendi bedenimde hissediyor ve güvende olduğumu düşünüyordum. Baba sevgisi böyle mi oluyordu? Onun yanında insan kendisini böyle yenilmez mi hissediyordu? Affet diyordu ya hani. Ben affederim affetmesine de yaşadıklarım susmuyordu ki.

Fırat Bey'den ayrılınca bu sefer Aslan Bey'in çekingen gözleriyle karşılaştım. Bana sarılmak istiyordu ama bunu istemem diye korkuyordu. "Eskiden bir babanın varlığına bile katlanamazdım," diyerek ona yaklaştım.

"Az beddua etmemişimdir babama," dedim burnumu çekerek ve ona gülümsemeye çalıştım. "Ama şimdi her şey farklı. Hanginiz babam çıkarsa çıksın ben onu seveceğim," dedim ve ilk adımı atarak ona sarıldım. Kollarını bana sararken, tutuşu bile korkar gibiydi.

Sanki kollarında camdan bir bebek tutuyordu ve onu kırmaktan korkuyordu. Önce sarılmıştı ve daha sonra saçlarımın kokusunu uzun uzun içine çekmişti. Saçlarıma bugün ilk kez bir babanın sıcak elleri değiyordu. Bedenim ilk kez baba sevgisini yakından hissediyor ve ruhum, açlığını çektiği bu duyguya doymak bilmiyordu.

Ve son olarak Songül Hanım'ı buldu gözlerim. Şaşkındı ama en çok da mahcuptu. "Kötü bir sürpriz, ha?"

İçim kanarken güldüm. "Tokat atmak üzere olduğun o garson kız, senin kızın çıktı," diye alay ederek güldüğümde herkes sessizce bizi izlerken o, yutkunmuştu.

"Be-ben özür dilerim." Şaşkınlığını çok çabuk üzerinden atarak ağlamaya başladı. "Sedef ben çok özür dilerim." En kötüsü ne biliyor musunuz? Bu kadının pişmanlığı gerçekti. Anne olmayı bilmiyordu ama gerçekten denediğini görebiliyordum.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin