(29) Acıkanlar El Kaldırsın.

172K 9.8K 8.3K
                                    

Sıramda oturmuş, elimdeki kalemin arkasını çiğnerken bize ders anlatan öğretmenimizi izliyordum. Anlattığı konunun ne olduğunu bile bilmiyordum çünkü bu karışık sorulardan oluşan problemleri ilk kez görüyordum. Tahtaya yazdığı bazı işlemleri kafamdan hesaplayabiliyordum. Fakat tüm matematik deneyimim çarp, böl, topla ve çıkar olarak dörde ayrılıyordu. Onun dışında doğru düzgün okula gitmediğim için x ve y'nin ne olduğunu henüz öğreniyordum. Üstelik bunları babamdan öğreniyordum.

Tamam, itiraf ediyorum, onu burada görünce ajanların işi olduğunu düşünmüştüm. Lakin Fırat Bey kitap yutmuş gibiydi, matematik hakkında çok fazla şey biliyordu. Yine de nasıl öğretmen olduğunu ilk ders arasında öğrenecektim. Benim okulumdan başka ders verecek okul mu kalmamıştı, Allah aşkına?

"Evet." Geriye çekilerek tahtadaki problemi gösterdi. "Kim cevap vermek ister?" Sınıfta benimle Kuzey dışında herkes el kaldırınca, Kuzey ile göz göze gelmiştik. Ya soru çok kolaydı ya da biz geri zekâlıydık.

Bakışları o kadar öğrencinin üzerinde gezinip bende durunca ağlamak istedim. "Sen cevap vermek ister misin, obur öğrenci?" Sırıtarak söylediklerine karşılık ona tersçe bakıyordum. Cevap vermek istesem zaten el kaldırırdım, değil mi?

"Ben almayayım hocam." Zoraki bir şekilde güldüm. "Bu soru benim için çok kolay. Bırakalım, çocuklar cevap versin ve mutlu olsun yavrucaklar," dediğimde ekipten bir kıkırtı çıkınca gelip sırama oturdu. "Israr ediyorum," dedi. Babaya zıkkım demek günah olur mu?

An itibarıyla matematik dersinden nefret ediyorum.

Gülmemek için yanaklarının içini ısıran adama ölümcül bakışlar atarak ayağa kalktım ve tahtaya doğru yürüdüm. Soruyu tekrar okusam bile hiçbir şey anlamamıştım. Anladığım kadarıyla bu ortaokul öğrencilerinin seviyesinde bir soruydu. Matematik kitabını biraz inceleyince böyle yaş problemleri yerine çok daha karışık sorular olduğunu gördüm. Şimdi neden sınıfta ben ve Kuzey dışında herkesin el kaldırdığı anlaşılıyordu. Çünkü babam bana göre çok zor ama diğerlerine göre fazla kolay bir soru sorarak bilgimi test ediyordu.

Benden cevap beklediğini görünce mecburen tekrar soruyu okudum. "Bu Ayşe, Ali'den on yaş küçükse ben şimdi Ali'nin mi yaşını bulacağım? Ayrıca Ali, Oya'dan üç yaş büyük, Furkan'dan yedi yaş küçükse burada bilinmeyen Ali'nin yaşı mı? Yoksa Furkan'ın mı? Eğer yok, bilinmeyen Ayşe'nin yaşıysa bence bırakalım kızın yaşı sırrını korusun. Sonuçta kadınlara yaşını sormak çok ayıp yani. Hem Allah aşkına, bunlar kendi yaşlarını bilmeyecek kadar geri zekâlı mı da ben çözüyorum bunu?" diye isyan ettiğimde tüm sınıf bana bakarak güldü. Lakin ben gerçekten bir kadının yaşını bulmaya karşıydım.

"O soru..." Alayla konuştu sevgili babam: "İlkokul sorusu." Hadi ya, ben çıtayı biraz yükselterek şansımı ortaokuldan yana kullanmıştım.

Herkes gülerek başını sallayınca, beni rezil eden adama kınayan bakışlar attım. "İlkokulda benim zamanımda yoktu böyle sorular, hocam. Biz genelde Ali'ye topu tutturuyorduk," dedim. Ciddi anlamda sinirlerim bozulmuştu.

Dersin geri kalanı benim için tam bir facia gibi geçmişti. Anlattığı hiçbir şeyi anlamıyordum ve bana soracak diye de ödüm kopuyordu. Tabii, beş kere o tahtaya çıkıp alay konusu olunca psikolojim bozulmuştu. Zil çalar çalmaz sınıftan çıktığı için burada ne işi olduğunu öğrenmek için onu arıyordum. "Yalnız baban seni çok pis bozdu, Sakar," diyen Hakan'a öfkeyle bakarak bahçeye çıktım.

Ben bilmiyorum sanki sınıfta bana yaptıklarını.

Naz eliyle çardağı göstererek, "İşte, orada!" dedi.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin