2. Bölüm

1K 79 15
                                    

Sessizlik dayanılır gibi değildi. İçimden kalkıp gitmek geldi, ama bunun pek kabaca, pek damdan düşer gibi olacağını düşündüm. Ne yapacağımı bilemediğim için bir sigara çıkardım. Kibrit tıslayarak yandı, bir saniye boyunca o daracık mekân aydınlandı. Gözlüğün arkasında yabancı bir yüz gördüm, daha önce gemide hiç görmediğim bir yüz, ne yemeklerde, ne de koridorlarda; ansızın parlayan alev gözlerini mi acıttı yoksa bir yanılsama mıydı bilmiyorum ama, karşımdaki yüz ürkütücü bir biçimde çarpılmış göründü gözüme, karanlık bakışlıydı, cine benziyordu. Ama ayrıntılarını açık seçik görmeme fırsat kalmadan, belli belirsiz aydınlanmış olan o yüzü karanlık yeniden yuttu, adamın yalnızca siluetini görebildim, karanlığın içine gömülmüş bir karaltı olarak; ara sıra da boşlukta asılı gibi duran piponun ateşinin yuvarlak, kırmızı halkasını görüyordum. İkimiz de konuşmuyorduk; bu sessizlik, tropiklerin havası gibi boğucu ve bunaltıcıydı.

Sonunda artık dayanamadım. Ayağa kalkıp kibar bir sesle, "İyi geceler," dedim.

"İyi geceler," diye geldi yanıt karanlıktan; boğuk, sert ve paslı bir sesti.

Bin bir güçlükle palangaların arasından, direklere sürünerek öne ilerledim. Tam o sırada arkamdan bir ayak sesi duydum, aceleci ve güvensiz bir ayak sesi. Az önceki kişiydi. İstemeden durdum. Yanıma yaklaşmadı, karanlıktaki yürüyüşünde korku ve sıkıntıya benzer bir şey hissettim.

"Özür dilerim," dedi sonra telaşla, "sizden bir ricam olacak. Ben... ben..." Kekeledi, çekiniyordu, bu yüzden de sözlerini sürdüremiyordu. "Benim... burada saklanmam için... nedenlerim... çok özel nedenlerim var...Yastayım... güvertedeki insanlardan uzak duruyorum... Yani sizden değil tabii... yo...yo... Sizden ricam... beni burada görmüş olduğunuzu gemidekilere söylemezseniz minnettar kalırım size... İnsanların arasına karışmamı engelleyen... kişisel nedenlerim var... evet... yani... geceleri burada birinin...yani benim... bundan söz edecek olursanız ben çok güç bir duruma..." Sözcükler boğazında kaldı. Adamı, içinde bulunduğu güç durumdan kurtardım, ricasını yerine getireceğime söz verdim hemen. El sıkıştık. Sonra kamarama gittim, derin, nedense karışık ve çeşitli sahnelerin birbirine geçtiği bir uykuya daldım.

Sözümü tuttum ve gemide hiç kimseye o tuhaf karşılaşmadan söz etmedim, oysa içimden bu olayı anlatmak geliyordu. Çünkü gemi yolculuğunda en ufak şey bir olaya dönüşür, örneğin ufukta görünen bir yelken, sudan dışarı sıçrayan bir yunus balığı, yeni fark edilen bir flört, önemsiz bir şaka. Öte yandan, bu sıra dışı yolcu hakkında daha çok şey öğrenmek için yanıp tutuşuyordum. Onun adını öğrenebilir miyim diye yolcu listesini araştırdım, onunla ilişkisi olabilecek yolcuları bulabilirim diye herkesi inceledim. Akşama kadar sinirli bir sabırsızlık pençesine aldı beni, o adama yeniden rastlayabilir miyim diye akşamı zor ettim. Gizemli, psikolojik şeylerin benim üzerimde adeta ürkütücü bir gücü vardır, ipuçlarını bulmak için neler vermem ki; tuhaf insanların yalnızca varlıkları bile onları tanımak için yanıp tutuşmama yeter, tıpkı bir kadının bir şeyi elde etmek için yanıp tutuşması gibi. Gün uzadıkça uzadı, bitmek bilmedi. Erkenden yattım, gece yarısı uyanacağımı, bu işin beni uyandıracağını biliyordum.

Gerçekten de, bir önceki gece uyandığım saatte uyandım. Saatin fosforlu kadranında akreple yelkovan üst üste gelmiş, ışıklı bir çizgi oluşturmuşlardı. Bunaltıcı kamaramdan çok daha bunaltıcı olan geceye çıktım telaşla.

Yıldızlar dün geceki gibi parlıyorlardı, sallanan geminin üstüne ışıklarını salıyorlardı, ta yukarıda güney yıldızı alev alev yanıyordu. Her şey dünkü gibiydi –tropiklerde geceler de gündüzler de bizim oralarda olduğundan çok daha birbirinin aynıdır–, ancak benim içimdeki bu yumuşak, kabaran, düşsel heyecan dünkünden farklıydı. Beni rahatsız eden, aklımı karıştıran bir şey vardı, bu şeyin beni nereye götürdüğünü de biliyordum. Burun tarafındaki o siyah kütleye; o gizemli adamın yine kıpırdamadan orada oturup oturmadığını merak ediyordum. Yukarıdan geminin çanının sesini duydum. Bu beni harekete geçirdi. Adım adım, gönülsüzce ama yine de karşı koyamadan o tarafa yöneldim. Bodoslamaya varmamıştım ki uzakta kırmızı bir göze benzer bir şeyin parladığını gördüm. Pipo. Demek oradaydı.

Amok KoşucusuWhere stories live. Discover now