6. bölüm

715 54 12
                                    

Geminin çanı çaldı. İki sert, dolu dolu vuruş, neredeyse kıpırtısız havanın yumuşak gölünde titreşerek sürdü ve sonra, omurganın altında ve heyecanlı konuşmanın arasında ısrarla sürüklenen, hafif, bitmek bilmeyen hışırtının içinde gitgide silindi. Karanlıkta karşımda oturan adam bu sesten ürkmüş olmalı ki konuşması yarım kaldı. Elinin yeniden şişeye uzandığını, içkinin gırtlağından yavaşça aktığını duydum. Sonra, sakinleşmişçesine, titremeyen bir sesle konuşmaya başladı.

"O andan sonraki saatleri size anlatmam çok güç. Şimdi düşünüyorum da o sıralarda ateşimin çıkmış olduğuna inanıyorum, en azından aşırı sinirliydim, neredeyse çılgınlık sınırında bir sinirlilik; daha önce de söyledim ya, 'Amok koşucusu'ydum. Şunu da unutmayın, ben oraya vardığımda günlerden salı, vakit de gece yarısıydı; kocası ise Cumartesi günü –o arada bunu öğrenmiştim– P.&O. gemisiyle Yokohama'dan gelecekti; demek ki karar verip yardım etmem için üç gün, üç kısacık gün kalmıştı. Şunu anlamınızı istiyorum: O kadına derhal yardım etmem gerektiğini biliyordum, ama onunla tek sözcük bile konuşamıyordum. Özellikle de benim o gülünç, kudurmuş davranışım için özür dileme ihtiyacım beni daha da huzursuz ediyordu. Her geçen dakikanın ne kadar değerli olduğunu, bu işin onun için ölüm kalım sorunu olduğunu biliyordum; yine de onun yanına yaklaşıp bir şeyler fısıldama, bir işaret verme fırsatım bile yoktu; çünkü onun arkasından öyle çılgınca, kabaca koşuşum onu ürkütmüştü. Öyle bir durumdu ki... nasıl anlatsam... hani biri bir başkasını bir caniye karşı uyarmak için arkasından koşar da öndeki onu katil sanıp kendi ölümüne koşar ya... O kadın bende yalnızca kendisini aşağılamak için arkasından koşan Amok koşucusunu görmüştü, oysa ben... işte işin korkunç çelişkisi de burada ya... ben artık öyle bir şey düşünmüyordum... ben pes etmiştim, yalnızca ona yardım etmek, kulu kölesi olmak istiyordum... ona yardım edebilmek için adam bile öldürürdüm, suç işlerdim, oysa o bunu anlamıyordu. Sabah uyanır uyanmaz yine hemen kadının evine koştum, yumrukladığım çocuk kapının önünde bekliyordu, beni uzaktan görür görmez –beni bekliyor olmalıydı– kapıdan içeri dalıverdi. Belki de gizlice gidip geldiğimi bildirmek için yapmıştı bunu, ya da belki... ah bu belirsizlik nasıl da acı veriyor bana şimdi... belki de beni karşılamak üzere hazırlanmışlardı... ama çocuğu görüp de çıkardığım rezaleti hatırlayınca o evi ziyaretten vazgeçen yine ben oldum... dizlerim titriyordu. Tam kapının eşiğine varmışken geri dönüp oradan uzaklaştım... ben giderken belki de kadın benzer acılar içinde beni bekliyordu.

"Ayaklarımın altında alev alev yanan o yabancı kentte ne yapacağımı bilemez durumdaydım. Birden aklıma bir şey geldi, bir araba çağırdım, daha önce hastanemde yardım etmiş olduğum başkan yardımcısına gittim, kendisiyle görüşmek istediğimi bildirdim. Dış görünüşüm herhalde çok tuhaftı, çünkü başkan yardımcısı bana adeta korku dolu gözlerle baktı, nezaketinde bir huzursuzluk gizliydi... belki bende Amok koşucusunu görmüştü... Kısa ve öz sözcüklerle ona kente tayin edilmeyi istediğimi, bulunduğum yerde artık kalamayacağımı bildirdim... derhal buraya taşınmalıydım... Bana baktı... bana nasıl baktığını size anlatamam... Bir doktorun hastasına baktığı gibi baktı... 'Sinir krizi geçiriyorsunuz, sevgili doktor,' dedi sonra, 'sizi çok iyi anlıyorum. Tamam bir şeyler ayarlarız, ama ancak... dört haftada olur... yerinize koyacak birini bulmalıyız önce.'

"'Bekleyemem,' dedim, 'bir gün bile bekleyemem.' Yine tuhaf tuhaf baktı bana. 'Beklemeniz gerek doktor,' dedi ciddi bir sesle, 'revir doktorsuz kalamaz. Ama size söz veriyorum, hemen bugün harekete geçeceğim.' Dişlerimi sıkıp durdum orada; satılmış biri, bir köle olduğumu ilk kez açıkça seziyordum. Adamakıllı inatlaşmaya hazırlanıyordum ki ustaca konuşan o adam benden önce davrandı: 'İnsanlara yabancılaşmışsınız doktor, bu da bir tür hastalıktır. Buraya hiç gelmemeniz, hiç tatile çıkmamanız hepimizi şaşırtıyordu. İnsanların içine girmeye, hareketlenmeye ihtiyacınız var. Hiç olmazsa bu akşam bize katılın, hükümet konağında bir davet var, bütün koloni orada olacak, hem sizinle ne zamandır tanışmak isteyenler de var, hep sizi soruyorlar, buraya gelmenizi istiyorlardı.'

Amok KoşucusuWhere stories live. Discover now