39. Bir Pazar Kahvaltısı

Depuis le début
                                    

"Açma bırak"
"Hayatım senin telefonun çalıyor."
"Çalar çalar susar işte."
"Saçmalama Alihan ya önemli bir şeyse."

Alihan telefonu alıp arayanı görünce sinirle açtı.

"Ne var Yılmaz."

"Kayınço bu ne şiddet bu ne celal. Zamanlama kötü sanırım" derken gülüyordu Yılmaz.

Burnundan derin bir nefes alıp bıraktı Alihan. "Boş yapma söyle."

"Kahvaltı için pide almayı unutma diye aramıştım da ama sen şimdi bu asabiyetle fırını da yakabilirsin."

"Ben gelince yakmaya senin çırandan başlıcam" diyip kapattı telefonu umutsuz gözlerle karısına baktı. Yanağına konulan öpücükle kulağına söylenen sözlerle keyfi yerine geldi. Karısını öpüp hazırlanmak için yataktan kalktı.

Duygu kocasının ardından bakıp gülümsedi. Neyse ki can eşinin asılan kızgın suratına neyin iyi geleceğini biliyordu yoksa ne yapardı ?

~~

Yeliz dizlerinin üstünde yere çökmüş gardrobunda ne giyeceğine karar vermeye çalışıyordu. Kendiyle ilgili yakındığı tek konu hazırlanmasının uzun sürmesiydi, birazcık da sivri dilinden de yakındığı olmuştu. Hazırlanmaya çözüm buluyordu da sivri diline pek çözüm bulamamıştı bu gün bazen kendinden bağımsız hareket ettiğini bile düşünüyordu dilinin. Hızlıca gözleriyle tekrar taradı kıyafetlerini kalın taytla uçuk pembe kazağını çıkarıp yatağına koydu. Kıyafetlerini üstüne giyip aynasının önünde daha önceden fişe taktığı saç maşasını kontrol etti. Isınmıştı.

Cebinde titreyen telefonuna bakıp gözlerinden kalpler çıkarak ekrana gülümsedi.

"Güneşim" diyen sesi duyduğunda gözlerini huzurla kapadı Yeliz. O sesin sıcaklığına, samimiyetine, sevgisine aşıktı.

"Canım" diyerek karşılık verdi.
"Hazırlanıyor musun?"
"Evet canım, saçım kaldı tek."
"Tamam güneşim hazır olunca haber ver beraber geçelim." Biraz daha konuştuktan sonra kapattılar.

Yeliz saçını yaparken aynanın önünde duran çerçeveye daldı. İsteme gününde yüzükler takıldıktan sonra  sevdiğiyle olduğu fotoğraftı. Gülerek birbirilerine bakarken çekilmişti. İkisinin de gözlerinin içi gülüyordu mutlulukla.

Çok seviyordu Osman'ı. Sevdiği kadar sevildiğinden de kendi sevgisinden emin olduğu kadar emindi. Bir an önce son senesinin de hemen bitmesini iple çeker hale gelmişti artık. Babası söz yüzükleri takılırken okulunun bitmesiyle evlilik olabilir daha öncesine iznim yok demişti. Okulu da bu dönem sonunda bittiğine göre önlerinde engel kalmıyordu. Atanmak için dersine de dört elle sarılıyordu, aksatmadan derslerine çalışıyordu.

Yeliz'e evlilik konusunda çok acele ediyorsun yaşın küçük diyenlerde vardı. Ama kendisini hazır hissediyordu ve sevdiği adamda bu süreçte yanında elinin uzandığı yerdeydi. Elimi tut demeden tutacak birisi vardı hayatında. Ömür çok kısaydı 5 dakika sonrasının bile ne olacağı kesin değilken, sevdiğiyle aynı yuvayı paylaşmak için beklemek istemiyordu.

Osman'la aile olmak istiyordu. Onun eksik kaldığı sıcacık bir yuvayı ona sunmak istiyordu. Kış günü sıcacık eve girdiğinde burnuna dolan portakal aromalı kek kokusunu koklamadan büyümüştü Osman. Hiç anne kurabiyesini yememişti, tadına yabancıydı. Kendi evine girerken zile basmadan cebindeki anahtarıyla kapıyı açarak büyümüştü Osman. O evin kapısını sevdiğine kendisi açmak istiyordu. Belki basit gelirdi çoğu kişiye. Ama çaldığın  zille o kapının sevdiğin biri tarafından sana  açılmasını yaşayamayanlarda vardı.

NEREDESİN SEN? (TAMAMLANDI)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant