a night with my only light

Start from the beginning
                                    

Kimsenin bir şey vermeyeceğini anlayınca kartonu rastgele bir yere savurdu ve kalktı yerinden. Sanki çok temizmiş gibi üstünü silkeledi. Son çare olarak, çöpten bir şeyler bulmak için ara sokaklardan birine girdi daha sonra. İnsanların uğultusu burada biraz daha az duyuluyordu ve genelde herkes ara sokaklar adına 'orada evsizler var, gitmeyin' dediği için rahat oluyordu burada gezinirken. Burun kıvırılmış birkaç parça bayat yemek adına, aynı yerleri dolaştı durdu. İlerdeki karanlıktan bağırışlar gelmeye başladığında duraksamış, anında duvarın arkasına sığınmıştı. Olaya olan merakından kaçmıyordu, kalbi hızla atmaya başlamıştı uzun zaman sonra.

"Def ol git pislik herif! Yemek falan yok sana!"

Gözleri şaşkınlıka büyüdü, aslında bir evsize saldırılması bu şehirde gayet olağandı fakat yine de her seferinde içi ürperiyordu. Kim olduğunu merak etse de saklandığı duvardan çıkmadı. Şu an son istediği şey bir grup serseriden dayak yemekti.

Küfür ve bağırışmalar arttıkça, tanıdık olan evsizin sesi daha yakından gelmeye başlamıştı. Daha sonra adım sesleri yakınına geldi, bağırışmalar kesildi. Muhtemelen kavga bitmişti ve duyduğu nefes sesleri evsize aitti. Neden yaptığını bilmese de, ürkekçe birkaç adım attı ve saklandığı yerden çıktı. Karşısındaki bedenin göğsü hızla inip kalkıyordu, dudakları daha rahat nefes alabilmek adına aralanmıştı ve üzerindeki yırtık kıyafetlerin rengi solmuştu. Bu simayı daha önce gördüğünden emindi, keskin yüz hatları ve suratının her yerine dağılmış yara izleri vardı. Koyu kahve gözlerinde korkunun yanında, büyük bir öfke vardı aynı zamanda. Neyseki onu görünce bakışları biraz da olsa yumuşadı.

Bir süre, sanki farklı kademelerin insanları gibi süzdüler birbirlerini. Jimin onun neden bu kadar derin baktığını anlayamamıştı, o kadar mı vahim görünüyordu? İstemsize utanırken, birkaç kelime de olsa konuşması için hafifçe öksürdü ve başını eğdi. Oluşan derin sessizliği karnından gelen gurultular bozmuştu. Sanki mükemmel bir durumdalarmış gibi, bundan utanmayı engelleyemedi.

"Bende biraz yemek var," dedi çocuk tereddüt etmeden. "Ben Jungkook bu arada."

Yara ve morluklarla dolu elini uzattığında Jimin onun elini çekingence sıktı. Çocuğun tanıdık suratı onu büyülemişti. Şekilli dudakları, kirlenmiş yüzünde umutla parlayan gözbebekleri ve dağınık saçlarıyla o kadar sevilesi görünüyordu ki... Üzerindeki onca kire rağmen ışıldıyordu. Eline temas eden uzun, soğuk el ile bir titreme yayıldı bedenine. Bir şeyler vardı, onu kendisine çeken. Ne kadar yaklaşırsa, kalbi de ona oranla hızlanıyordu sanki. Bu yabancı duyguların bedeninde oluşturduğu titreme... Tüm bunlar insani miydi? Onun etkisi altında yanmak, tutuşmak ve tekrar doğmak. Ona bakan harelerin içinde gördüğü şeyler kendi ürünü müydü, bu çocuk hayal miydi yoksa? İnsanlar, buna hayranlık mı diyordu? Çok yabancıydı Jimin istemsizce hissettiği duygulara, sadece heyecanlıydı işte. Her ne hissediyorsa, bu onu heyecanlandırıyordu.

Jungkook onun kolunu yanlarındaki binanın düz çatısına gitmek üzere tuttuğunda takip etmişti bir şey demeden. Çocuğun ona göstermek istediği şefkati hissediyor ve buna sığınmaya çalışıyordu. Yalnızlığı bir süreliğine gitmişti şimdi, bilinmedik bir huzur vardı.

Çatıya geldiler, Jungkook kenardaki banka oturdu ve onun da oturması için yanını işaret etti. Burası her zaman yalnız geldiği bir yerdi, genelde kafa dinlemek istediğinde gelirdi. İlk defa biriyle geliyordu, hatta uzun zamandır ilk defa biriyle iletişime geçiyordu. Üstelik bu kişi Jimin'di. Park Jimin, sokaklarda yaşayan en güzel kedi. Evet, kedi. Jungkook onu böyle tanımlardı her gördüğünde.

Starry Nights with Jikook Where stories live. Discover now